
Resveratrol ve quercetin birlikte hücresel temizlik gerçekleştirmektedir. Vitamin C ise bir antioksidan ve çoğu enzimatik olayda kofaktör olarak görev yapmaktadır. Quercetin ile sinerjistik etki göstermektedir.
Dr. Görkem ASTARCIOĞLU
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
İdeal bir dünyada gerçek besinlerle beslendiğimizde, gökkuşağının tüm renklerini tabaklarımızda gördüğümüzde, pişirme tekniklerimizle gıdaların besin değerlerini kaybetmediğimizde, stresle baş edebildiğimizde, uykumuzu yeterli süre ve derinlikte sağlayabildiğimizde kronik hastalıklar da daha az görülecektir.
Maalesef şu anki şartlarda; tek tip ve karbonhidrat ağırlıklı beslenmemiz, yetiştirdiğimiz hayvanları dahi suni yemle besliyor olmamız, ekrana bağımlı hareketsiz yaşantılarımız, önleyemediğimiz antibiyotik maruziyetlerimiz ve maruz kaldığımız çokça stres nedeniyle hipertansion, kardiyovasküler hastalıklar, insülin direnci, obezite, alerjiler, geçirgen bağırsak, depresyon ve otoimmün hastalıkların toplumda görülme hızı yükselen bir trend göstermeyi sürdürmektedir. Fabrikasyon ürünlerin kendine yer bulduğu ve çoğunlukla hızlı olan beslenme düzenimizde mikronütrient ve vitamin-mineral eksiklikleri de sıkça görülmekte.
Pandemiden alınan derslerden biri olan, bağışıklık sitemimizi işaret eden “hazır bekleme bilinci” toplumu bu eksikliklerini tamamlama telaşına itmiştir. Ne var ki; gerçekte ihtiyacınız olup olmadığından emin olmadığınız multivitaminli “multi” takviyeleri kullanmak akılcı değildir. Çünkü bu gibi ürünlerde gerçekten eksik olan bir maddeyi ihtiyacınızı karşılayabilecek yeterli dozda bulamazken, ihtiyacınız olmayan başka bir elementi fazladan almış olabilirsiniz.
Bir hekim olarak, iyi bir anamnez ve fizik muayene sonrasında eksiklik seviyelerini belirlemek amaçlı alınacak tetkiklerden sonra eksik olanı yerin koyma yöntemini hep tercih etmişimdir.
Bir taraftan; mevcut hastalıkların iyiye gitmesine yardımcı olan ya da sağlığımıza katkı sağlama potansiyeli olan “fonksiyonel beslenme” kavramının bilinçlerde yer bulmasıyla polifenollere de artan bir ilgi mevcuttur. Epidemiyolojik çalışmalar, diyetle alınan polifenol alımının bulaşıcı olmayan hastalıkların daha düşük insidansı ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bazı yiyecekler karmaşık polifenol karışımları içerse de, içeriklerini çeşitli faktörler etkileyebilir. Bu moleküller iyi bilinen antioksidan olma yeteneklerinin yanı sıra, hücre sinyal yollarıyla etkileşime girebilir, gen ekspresyonunu modüle edebilir, transkripsiyon faktörlerinin aktivitesini etkileyebilir ve mikro RNA’ları modüle edebilir.
Organizmamızın en küçük birimi olan bir insan hücresini tek başına bir fabrikaya benzetebiliriz. Günlük olarak asla durmayan görevleri vardır. Ürün olarak sentezlenmesi gereken protein, üretilmesi gereken enerji, detoksifikasyon işlemleri durmaksızın yürütülmektedir. Her fabrika ön kapıdan ürünleri çıkarırken, arka kapıda da atıkları biriktirmektedir. Atık yönetim sistemi kusursuz çalışmaz ise atıklar düzenli temizlenmezse fabrika işlevini zamanla kaybeder. Çünkü her yeri atıklar kaplamıştır, kilit organeller fonksiyon sürdüremez olur. Zamanla enerji de üretilemez ve hücre parıl parıl parlayan bir üretim atölyesi olmaktan terkedilmiş, kirli ve atıl bir yapıya dönüşür. Hatta bu atıl oluşum bizatihi sorunlar çıkarmaya başlayabilir. İşte polifenollerin görevi hücresel temizliğin sağlanması, yani atık yönetim sisteminin tıkır tıkır çalışmasını sağlamaktır.
Polifenol düzeylerini direkt olarak ölçmek pratikte mümkün değildir. Ancak vücutta baş gösteren otoimmün hastalıklar, polifenol eksikliğinin de indirekt habercileridir.
Doğada yaban olarak yetişen çoğu bitkisel besinde, mevsime ve coğrafyaya göre değişen oranlarda çeşitli polifenoller bulunmaktadır. Ancak sağlığa katkı sağlama potansiyeli olan dozlarda polifenol tüketebilmek -kendinizi bu yönde zorlasanız dahi- yaşamla bağdaşmayacak porsiyonlar gerektirmektedir. Örneğin 100mg Resveratrol alabilmek için 68 kilogram kabuklu siyah üzüm tüketmeniz gerekmektedir. 100 mg Quercetin için bir oturuşta 7-8 kg kırmızı soğanı yine kabuklarıyla yemeniz gerekir.
Resveratrol kuvvetli antioksidan ve antienflamatuvar etkilidir. Bunların dışında da antiiskemik , antitümör, antiaging gibi önemli görevleri mevcuttur. Antienflamatuvar etkinliği kortikosteroidler ile yarışma potansiyeli taşırken yan etki profili belirgin olarak düşüktür. Quercetin ise antimikrobiyal ve antialerjendir. Yoğun bakımların büyük sorunu olan antibiyotik direncini yenmede gelecekte akılcı bir seçenek olma potansiyeli taşımaktadır. Quercetin aynı zamanda resveratrolün bağırsaklardan emilimini artırmaktadır.
Resveratrol ve quercetin birlikte hücresel temizlik gerçekleştirmektedir. Obezitede görülen yaygın enflamatuvar sendromda hafifletici etkileri mevcuttur. Postmenapozal kadınlarda nörokognigtif fonksiyonların iyileşmesinde katkıları mevcuttur. Covid-19’un spike proteinin hücreye tutunmasını zorlaştırmakta, enfeksiyon halinde de sitokin fırtınasını SIRT üzerinden dindirmektedir. Vitamin C ise iyi bilindiği gibi, yine bir antioksidan ve çoğu enzimatik olayda kofaktör olarak görev yapmaktadır. Quercetin ile sinerjistik etki göstermektedir.
Bu nedenle Resveratrol – Quercetin ve Vitamin C’nin birlikte alınabildiği bir kombinasyon takviyesi; enfeksiyonlardan korunma ve bu enfeksiyonların tedavisinde, otoimmün hastalıkların semptom yoğunluğunu düşürmede ve alerjik bulguları hafifletme anlamında oldukça akıllı bir çözüm olmaktadır.
Sağlıklı bir fizyoloji için bu takviyeleri kullanmaktan daha öncelikli olan, pek tabii yaşam tarzımızı güncellememizdir.