CovId-19 Döneminde İlaç Etkileşimleri ve Eczacının Rolü

COVID-19 pandemisinin yaşandığı şu günlerde eczacıların sağlık hizmetleri sistemindeki rolü daha anlaşılır bir hâle geldi. Özellikle pandemi döneminde OTC destek ürünlerinin gelişigüzel ve denetimsiz kullanılması, ciddi yan etkilere sebebiyet vermektedir. Aynı zamanda kronik hastalıkların tedavisinde de yaşanabilecek ilaç etkileşimleri de yine eczacı danışmanlığı ile çözülebilecek ve takip edilebilecektir.

Eczacı Fatma Çiğdem ŞİMŞEK

Bu yazım içerisinde temel olarak ilaç-ilaç etkileşimleri, yan etkilerinin takibi, tedavisi ve resmi bildirimi, hukuksal sorumlulukları ve hastanın kişisel haklarının korunması konularını ele alacağım.

Günümüz modern tedavi yöntemlerinin “hastalık yoktur, hasta vardır” teması altında şekillendiğini her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Tıp alanında yaşanan önemli gelişmeler ile son yıllarda uygulanan tedavilerde tümevarım mantığının etkisini görmekteyiz. Bu şekilde hastaların tedavi süreçlerini yürütürken bütüncül yaklaşımlardan kaynaklanan bazı sorunların da ortaya çıktığını görüyoruz. Bu sorunların çözümü, tedavinin yönetilmesi noktasında eczacılar devreye girmektedir.

Hastalıkların tedavilerinde artık herkes için standart dozlardan bahsetmek mümkün değil. Hastanın bedeni ile ilgili göstergelerin tümü, beslenme ve yaşam şekli, tıbbi geçmişi ve içinde bulunduğu toplumun kendisi bile tedavinin yönetiminde çeşitli roller oynuyor.

İlaç-İlaç Etkileşimlerinin hastanın genel sağlık durumunun korunması, aynı zamanda tedavinin başarıya ulaştırılması noktasında çok iyi değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu vurgulamak isterim. Beslememenin, vitamin ve suplement kullanımının ve yaşam şeklinin tedavi konusuna etkilerini şu şekilde özetleyebilirim:

Yan etkilerden bahsederken farklı bir konu üzerinde durabiliriz.
a) İlaç etkileşimleri,
b) İlaç mekanizmalarının bloke edilmesi,
c) Toksik birikimler,
d) Karaciğer ve böbrek tahribatları.

Öncelikle ilaç etkileşimleri maalesef uzun ve geniş bir konu. Bugün piyasada güvenle kullanılan ilaçların bilinmeyen ilaç etkileşimleri raporlanmaktadır. İlaç etkileşimleri bazen ilaç etkinliğini değiştirirken bazen de ilacın tamamen etkisiz kalmasına neden olmaktadır. Örneğin HIV Pozitif bireylerin aldığı bazı ağrı kesicilerin antiretroviral tedavinin etkisini azalttığı, bunun da HIV’in tedaviye dirençli yeni versiyonlarının ortaya çıkmasına neden olduğu biliniyor. 90’lı yılların sonuna kadar birçok HIV Pozitif bireyde görülen bu ilaç direncinin temel nedenlerinden birinin, kontrolsüz bir şekilde kullanılan ağrı kesiciler olduğu tahmin ediliyor.

Benzer şekilde beslenme konusu da tedavi içerisinde kritik öneme sahip bir anahtar. HIV/AIDS tedavisi sırasında kullanılan bazı ajanların hasta tarafından tüketilen doymuş ve doymamış yağlar ile bir araya gelince kalp krizlerine, virüsün mutasyon geçirmesine, kardiyovasküler sorunlara neden olduğunu biliyoruz. Bazı araştırmalara göre HIV tedavisi gören bireylerin kardiyovasküler rahatsızlıklar nedeni ile hayatını kaybetme riski aşırı şekilde yüksek. Brokoli ve greyfurt tüketimi karaciğer mekanizmalarını bloke ederek ilacın etkinliğini ortadan kaldırıyor.

Sadece standart dozların yanı sıra beslenme, vitamin ve suplement takviyeleri, alternatif tıbbın bir parçası olan “şifalı otlar ve karışımlar” da çoğu zaman ülkemizde hastaların modern tıbbi tedavinin yanında kullandığı yöntemler olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin vitamin ve suplement takviyelerinin COVID-19 pandemisi ile birlikte halk arasında aşırı bir şekilde tüketildiğini biliyoruz. Bu noktada karşımıza iki farklı senaryo çıkıyor: İlaç etkileşimleri ve hipervitaminöz…

Hipervitaminözün COVID-19 pandemisinden hemen sonra çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkabileceğini tahmin etmekteyim. İlaç etkileşimlerinin ve hipervitaminözün başrol oyunları A, D, K ve E vitaminleri. Bu arada yeri gelmişken E Vitaminin 90’yı yılların ortasında “bir güzellik mucizesi” olarak pazarlanması, doktor ve eczacı kontrolü olmadan kullanılmasının zararlarını bugün hâlâ bireyler üzerinde görmekteyiz. O dönemlerde medyada, cilde E Vitamini sürerek güneşlenilmesi “tavsiyesi” sonrasında cilt hasarlarına ve cilt kanserlerine neden oldu.

Psikiyatrik rahatsızlıklarda ise hap veya çay formunda satılan St. John’ wort (Sarı Kantaron) otunun ölümcül serotonin krizlerine yol açtığını biliyoruz. Bu konuda geçtiğimiz aylarda hayatını acı bir şekilde yitiren bir akademisyenimizin ölümünün arkasında bu bitkinin antidepresanlar ile birlikte tüketilmesi yatıyordu.

Yaşlılar için halk arasında “bunamaya iyi geldiği” söylenen, obezite sorunu yaşayanların “zayıflamak” amacıyla kullandığı, hiperaktivite sorunu olan çocuklara ise Concerta’ya “doğal bir alternatif” olduğu inancıyla kullandırılan tirozininin ise manik ataklardan şizofreni ve hatta kalp krizlerine kadar pek çok zararlı etkiye sahiptir.

Karotenin ise sigara ile birlikte kullanılmasına başta ABD olmak üzere birçok ülkede yasal uyarılar yapılırken ülkemizde ise bu kombinasyonun akciğer kanserine neden olan birçok reaksiyonu başlatabileceği uyarısı maalesef ürünlerin üzerinde bulunmamaktadır.

İlaç, beslenme ve yaşam tarzı dengesinin önemli bir unsuru ise karaciğer ve böbrekler üzerindedir. Tedavinin bir ömür boyu sürdüğü hastalıklar başta olmak üzere metabolizmaya çeşitli yükler getiren vitamin, suplement, besin ve ilaç etkileşimleri bu hayati organlara büyük zararlar veriyor ve hatta tedavinin sürdürülebilirliğini bile engelliyor.

COVID-19 pandemisi döneminde magnezyum gibi alınan gıda takviyeleri, özellikle yaşlı insanlarda kalp problemlerine yol açmaktadır. Bu noktada reçetesiz satılan ilaçlarla ilgili diğer bir risk, insanların genellikle günlük “önerilen maksimum” dozu göz ardı etmesidir. Belirli bir ilacın dozu, her dört saatte bir veya iki hap olabilir, ancak 24 saatlik bir süre içinde dört hapı “aşmamak” gerekir.

Burada tedavinin planlanması ve sürdürülebilmesi noktasında eczacıların görevi büyük bir önem taşıyor. Eczacı birçok gelişmiş ülkede sadece ilaç hazırlayan uzman olmaktan ziyade tedavinin etkin bir şekilde sürdürülmesi konusunda hekimler ile çalışma yürüten kişi olarak karşımıza çıkıyor.

Gerek ilaç dışı vitamin, suplement gibi ürünler gerek beslenme gerek ilaçların doğru şekilde kullanılması noktasında eczacının konumu bugün daha önce olduğundan çok daha önemli bir yere gelmiştir. Smart Eczacı olarak da tanımlanabilecek bu kavram, eczacıya yeni görev ve sorumluluklar getirmiyor. Tam tersine eczacıyı hekimler ile birlikte çalışarak tedavinin doğru şekilde sürdürülmesini ve alınacak takviyelerin ayarlanmasını sağlarken hastayı da tedavi sırasında yaşayabileceği sorunlara karşı bilgilendireceği bir alana çekiyor.

Yan etkilerinin takibi, tedavisi ve resmi bildirimi (Farmakovijilans) noktasında ilaç kullanan hastaların ciddi yan etkilere karşı uyarılması, bu yan etkilerin takip edilmesi de yine eczacının sorumluluğu olarak görülebilir. Yan etkilerler hastalığın seyrini ağırlaştırabileceği gibi, hastanın genel sağlık durumuna ciddi zararlar verebilecek nitelikte de olabilir. Bu yan etkilerde çeşitli tedaviler gerekmekte ve bu tedaviler konusunda hekim-eczacı iş birliği ile hasta yönlendirilmelidir. Aynı zamanda beklenen veya beklenmeyen yan etkilerde durumun resmi makamlara bildiriminin yapılması da gerekmektedir. Bu sayede ilacın yan etkilerinin belirlenmesi ve tespiti konusunda gelecek risklerin önüne geçilmiş olunmaktadır.

İşin hukuki boyutuna gelince özellikle OTC ilaçların marketlerde bile satılabiliyor olması aslında birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. ABD’de marketlerde satılabilen bu tür ürünler ve bu ürünlerin kullanımı nedeni ile zarar gören kişilerin, ürünleri satın aldığı yerlere karşı davalar açtığını görmekteyiz. Öyle ki, bu tür ürünlerin bir eczacı danışmanlığı olmadan satılması konusu FDA’nın uzun zamandır gündeminde. Bu ürünlerin eczane dışında satılabiliyor olması, temel olarak satışın gerçekleştiği yerler açısından büyük hukuki yükleri ve riskleri beraberinde getiriyor.

Eczacıların aynı zamanda hastanın kişisel haklarının korunması noktasında da ciddi sorumlulukları vardır. Hastanın tıbbi geçmişi, yaşadığı hastalıklar, kullandığı ilaçların gizliliği ve mahremiyeti, eczacı için önem taşımaktadır. Eczacının bu alandaki etik sorumluluklarının yanı sıra hastanın kendi kişisel bilgilerini koruması adına yönlendirmelerde bulunmalıdır. Örneğin ülkemizde HIV/AIDS vakalarında hastanın bilgilerinin korunmaması hastaya ayrımcılık yapılmasına neden olduğu örnekler görülmüştür. Eczacının bu noktada erişebildiği bilgileri, hastalar ile olan bilgi paylaşımlarının korunması çok önemlidir.

Gelecek dönemlerde başta eczacılık eğitimi olmak üzere her alanda bu noktanın üzerinde durulması gerektiğine ve eczacıların mesleki sorumluluklarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Önceki PHARMETİC SAĞLIK Yazıları