Günümüzde en sık görülen hastalıklardan biri olan depresyonun birçok hastalıkla birlikte seyrettiği bilinmektedir. Yapılan çalışmalar, özellikle de romatoid artrit, sistemik lupus eritematozus ve sedef hastalığı gibi inflamatuvar ve/veya otoimmün hastalıklarda depresyonun da eşlik ettiğini göstermektedir.



Dünya Sağlık Örgütü raporlarına göre, 2030 yılında birçok hastalığın temelini majör depresif hastalıkların oluşturacağı tahmin edilmektedir. Depresyon görülme oranı yaş ile artarken kadınlarda bu oranın erkeklere göre daha yüksek olduğu bilinmekte; cinsiyet ve yaş dışında, yaşam tarzı, sigara ve alkol tüketimi gibi alışkanlıklar ve obezite gibi birçok etken de depresyonu tetiklemektedir. Depresyon görülme sıklığındaki artışın nedenleri konusunda yapılan çalışmalar genetik, çevresel ve gelişimsel faktörlere ilave olarak, inflamasyonun da etkisine dikkat çekmektedir.



Son yıllarda depresyonun kronik inflamatuvar hastalıklarla ilişkisine dair yapılan klinik araştırmalarda inflamasyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların, akut depresyonda tek başına ya da antidepresan tedaviye ilave olarak kullanıldığında, depresyon belirtilerinde azalma görüldüğünü saptanmıştır. Bu nedenle, depresyon tedavisinde antiinflamatuvar ilaçların etkisini ele alan çalışmalar gittikçe önem kazanmaktadır.



Depresyon ve inflamasyon arasındaki ilişki, çift yönlü olarak birbirini etkileyen bir döngü olarak değerlendirilmekte ve bu ilişki “birbirinden beslenen ve birbiri ile iç içe olan” şeklinde tanımlanmaktadır. Depresyon, inflamatuvar yanıtları tetiklerken, yaşam koşullarını zorlaştıran sistemik birçok inflamatuvar hastalık da depresyon oluşumuna neden olmaktadır. Başka bir deyişle, inflamasyonun bireylerde “hastalık hissi” oluşturması sonucu devamlı hastalık düşüncesi gelişmesi, depresif belirtilerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.



Depresyon gelişimini etkileyen gerginlik ve aşırı iş yükü gibi stres faktörlerinin inflamatuvar aktivasyonu da arttırdığı vurgulanmaktadır. Örneğin inflamasyon durumunda değişen triptofan metabolizması sonucu serotinin seviyesindeki azalmanın bireylerde depresyona olan duyarlılığı arttırdığı iddia edilmektedir. Bazı kaynaklara göre, TNF-α ve IL-6 gibi inflamasyon markörleri yüksek olan ve depresyon tedavisi gören hastalarda, antidepresan tedaviye yanıt veren hastaların TNF- α ve IL-6 düzeylerinde de azalma görüldüğü belirtilmektedir. Bazı antidepresanların proinflamatuvar sitokinler üzerinde “antisitokin” bir etki göstermesi de yine bu ilaçların antiinflamatuvar etkilerinin olabileceği ihtimalini düşündürmektedir.



Depresyon




Şekilde de görüldüğü gibi depresyon, inflamasyon ve her iki durumun da tedavisinde kullanılan ilaçlar birbirini etkilemektedir. Antiinflamatuvar ilaçların depresyon tedavisindeki yardımcı rolü oldukça popüler ve güncel bir konu olup, araştırmalar devam etmektedir. İnflamasyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçların depresyon tedavisinde de etkili olduğu; özellikle de makrofaj aktivasyonunun arttığı romatoid artrit gibi hastalıklarda antiinflamatuvar ilaç kullanımının, bu hastalıklarla eş zamanlı seyreden depresyon semptomlarında azalma sağladığı bildirilmiştir. Örneğin Danimarka’da yapılan bir klinik araştırmada, antidepresan tedavisine ek olarak düşük dozda aspirin kullanımının, akut depresyon vakalarında anlamlı düzeyde etkili olduğu bildirilmiştir.



Literatürde antiinflamatuvarların depresyon tedavisinde kullanımına yönelik birçok veri olmasına rağmen, özellikle de kronik depresyon vakaları üzerinde daha çok klinik araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle antiinflamatuvar ilaçların “alternatif” ya da yardımcı bir tedavi olarak depresyon tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağı hala tartışmalı bir konu olup, güncel tedavi yaklaşımları arasında antiinflamatuvar ilaçlar henüz yer almamaktadır.



Sağlıklı günler dilerim…



Teşekkür: Görsellerin tasarımı için Kemal Yavuz ve Nihat Murat Sipahi’ye teşekkürler.



Kaynak: Reis R, Sipahi H. İnflamasyon ve depresyon. Hacettepe University Journal of the Faculty of Pharmacy. 37(1): 52-62 (2017).


Önceki TOKSİKOLOJİ Yazıları