Son dönemlerde açılan ve sayıları sürekli artarak elliye yaklaşan Eczacılık Fakültelerinin sayısı, şüphesiz, sektörün her kademesinde çalışan Eczacıların geleceğe endişe ile bakmalarına neden oluyor. Çok değil kısa bir süre önce tüm ülkede sadece 7 olan Eczacılık Fakültesi sayısı yedi misli arttı. Hele son günlerde kapanan eczanelerle ilgili basında yer alan haberler bu konuda endişeleri daha da artırdı. Nitekim Üniversitelerin Eczacılık Fakültelerine girmeyi düşünen Eczacılık öğrenci adaylarının kafalarında da bir soru oluştu; “acaba?”.
Üniversite Giriş Sınavı sonuçları açıklandıktan sonra, meslek seçimi konusunda öğrenci adaylarına yardımcı olmak üzere Üniversitemizde Temmuz ayında yürütülen faaliyetler doğrultusunda bir gün masa başında danışmanlık görevi bana düştü. Her gelen aday öğrencinin ilk sorusu “Eczacılık mesleği batıyor mu?” şeklindeydi. Eczacılığı kimisi küçüklüğünden beri hayallerini süsleyen bir meslek olarak düşünmüş; kimisi ise geçimini sağlayacak bir meslek arayışı içerisinde. Nedenleri ne olursa olsun o körpe dimağlarında şüphe oluşmuş; “acaba?”.
Gerçekten mesleğimiz batıyor mu?
Yüksek Öğretim Kurumu, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığının hazırladığı “Türkiye’de Sağlık Eğitimi ve Sağlık İnsangücü Durum Raporu – 2014” adlı değerlendirme raporunda ülkemizde sağlık çalışanlarının mevcut durumu incelenmiş, Avrupa ülkeleri ve Dünya Sağlık Örgütü verileri ile karşılaştırılmış. Aralık 2013 kayıtlarına göre Türkiye’de aktif olarak çalıştığı belirlenen 26.617 eczacının 24.580’inin Eczane eczacılığı yaptığı, 1751’inin kamu ya da hastane gibi kurumlarda çalıştığı ve sadece 286’sının üniversitelerde görev aldığı bildiriliyor. Bu kayıtlarda ilaç sektöründe görev yapan muhtemelen %2-3 civarındaki eczacılarımız yer almıyor.
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi eczacıların görev yapabildikleri alanlar arasındaki dengesiz dağılım, sanırım aslında devletin bu kadar çok Eczacılık Fakültesi açmasındaki nedenlerin başında geliyor. Raporda yer alan diğer sağlık meslek grupları arasında (hekim, diş hekimi, fizyoterapist, hemşire, sağlık teknisyeni vd.) bu şekilde dengesiz bir dağılıma rastlanmıyor.
Çok sayıda Eczacılık Fakültesi açılmasında bir diğer etken ise 100.000 kişiye düşen eczacı sayısında Türkiye’nin Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa birliği ülkeleri ortalamalarının çok altında kalması. Grafiklerden de görüldüğü gibi, 100.000 kişiye düşen eczacı sayısı ortalaması Avrupa Birliğinde 62 ve Dünya Sağlık Örgütünde 60 eczacıyken, ülkemizde 35 eczacı.
Sanırım yukarıdaki tabloda en çok dikkati çeken rakam Monako, Andora, San Marino, İzlanda gibi minik ülkelerdeki eczacı sayısının yüksekliği. Peki, salt sayılara bakarak bir ülkedeki eczacı sayısının yeterli ya da yetersiz olduğuna karar vermek ne kadar gerçekçi! Önemli olan o ülkedeki eczacıların hangi sektörlerde çalıştığı. Monako’daki eczacıların bu kadar ufak bir ülkede eczane açmadığı kesin. Endüstri, ilaç araştırmaları gibi alanlarda istihdam edildiklerini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kanımca Eczacılık halâ meslek seçenekleri açısından en zengin mesleklerin başında geliyor. Zaten eczacıların görev aldığı alanlar arasındaki dağılıma bakıldığında, Eczane eczacılığı dışındaki alanlara olan ilginin ülkemizde son derece düşük olması da, bu alanın halâ cazip olduğunu gösteriyor. Ancak son yıllarda ilaç fiyatlarında sağlanan yüksek miktardaki düşüşe bağlı olarak eczanelerin cirolarında gözlenen azalma bu sektördeki sorunların giderek derinleşmesine yol açıyor. Özellikle yeni açılan fakültelerden mezun olacak öğrencilerin de, mevcut eczane sınırlamasının elverdiği ölçüde, bu sektöre yönelmesi durumunda ortaya çıkabilecek sorunlar endişe veriyor.
Çözüm!
Mesleğin geleceği açısından kısa süre önce kabul edilen “Eczacılıkta Uzmanlık Eğitimi” yasası, uygun yasal düzenlemelerin yapılması durumunda, eczacılık mesleğine yeni ufuklar açacaktır. Ancak “yasal düzenlemeler” yapılamazsa, “dağ fare doğurur”.
Halen faaliyet gösteren eczanelerin ise mevcut sorunların çözümü için ya da önümüzdeki dönemlerde ortaya çıkabilecek risklere karşı kendilerini şimdiden hazırlamaya başlamaları ancak akılcı uygulamalar ile mümkün olabilir. Bu konuda 27-30 Kasım 2014 tarihleri arasında Girne’de düzenlenen ve başkanlığını benim yaptığım “1. Eczane Yönetimi Zirvesi” zengin program içeriği ile sektörün tüm taraflarını bir araya getiriyor. Sonuçta, simitten bile ucuza, 1 liraya ağrı kesici satarak eczanenin dönmesi mümkün değil. Yeni fikirler, öneriler, stratejiler bu toplantıda tartışılacak.