Erken Tanı ve Eğitim ile Otizmli Bir Çocuk Yeniden Doğabilir

Doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen nöro-gelişimsel bir farklılık olan otizmin görülme sıklığı büyük bir hızla artıyor. Dünyada her 20 dakikada bir, bir çocuğa otizm tanısı konuyor. Bu kadar yaygın görülmesine rağmen otizm hakkında ne kadar bilgi sahibiyiz? Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer, istatistiki verilerle Türkiye ve dünyadaki güncel durumu aktarıyor.

Otizm, doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir nöro-gelişimsel farklılıktır. Beynin ve sinir sisteminin yapısını ya da işleyişini etkileyen bir sürecin sonucu olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir. Otizmin genetik temelleri olabileceği ve çevresel faktörlerle tetiklendiği görüşü hâkimdir.

Otizmli çocukların fiziksel gelişimleri ve dış görünümleri diğer çocuklardan farklı değildir. Erkek çocuklarda kızlara göre beş kat daha fazla görülür.

Otizm genelde zihin engeli, öğrenme güçlüğü, hiperaktivite gibi başka bir yetersizlik ile birlikte de görülebilir. Otizmlilerin yüzde 30-40’ında zihinsel engel vardır. Otizmlilerin yüzde 10’unda ise sıra dışı Savant denilen beceriler vardır. Savant olma durumunda üstün bellek, matematik ve hesaplama becerileri, sanatsal ve müzik becerileri görülür. Yaygın inanışın aksine, tüm otizmli çocuklarda Savant olma durumu ve üstün beceriler olduğu, doğru bir bilgi değildir.

Otizmin Belirtilerine Dikkat!
Otizmin belirtilerini “Sosyal İletişim ve Etkileşim Sorunları” ve “Tekrarlayan/Takıntılı Davranışlar ve Sınırlı İlgi ya da Etkinlikler” olarak iki ana başlıkta toplayabiliriz.

Sosyal İletişim ve Etkileşim Sorunlarında; ismi söylendiğinde bakmamak, göz kontağı kurmamak, sanki orada değilmiş gibi davranmak, arkadaşlık ilişkisi geliştirememek, kişilerin ilgisine kayıtsız kalmak, konuşma başlatamamak ya da garip konuşmak, sohbeti sürdürememek, bazı sözleri anlamsızca tekrarlamak, arkadaşlarının oyunlarına katılmamak gibi belirtileri sayabiliriz.

Tekrarlayan/Takıntılı Davranışlar ve Sınırlı İlgi ya da Etkinliklerde ise bazı objelere aşırı ilgi duymak, örneğin çamaşır makinesini saatlerce izlemek, düzenine ve rutinlerine aşırı bağımlı olmak, ani düzen değişikliklerine aşırı tepki vermek, sallanmak ya da çırpınmak, ayak ucunda yürümek, belli ses, doku ya da koku gibi duyusal uyarılara karşı aşırı tepkili olmak ya da tepkisiz kalmak gibi davranışları sayabiliriz.

Aileler çocuklarında aynı yaştaki diğer çocuklardan farklı davranışları ve yukarıda sayılan belirtileri gözlüyorsa vakit kaybetmeden otizm konusunda uzman bir psikiyatriste başvurmalarında fayda vardır. Belirtiler tek başına bir anlam ifade etmez. İki alanda da belirti olursa dikkat etmek gerekir.

Otizmin Görülme Sıklığı Hızla Artıyor
Otizmin görülme sıklığı günümüzde çok büyük bir hızla artıyor: 1985 yılında 2.500 çocukta 1 iken, bugün her 59 çocukta 1’e kadar yükselmiştir. Dünyada her 20 dakikada bir, bir çocuğa otizm tanısı konmaktadır.

Ülkemizde bu konuda sağlıklı bir istatistik maalesef bulunmuyor. Dünyada kabul edilen 59’da 1 oranını ele alarak Türkiye için yaptığımız nüfus projeksiyonuna göre ülkemizde 0-18 yaş arasında yaklaşık 434 bin otizmli çocuk ve gencimizin, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanmak için beklediğini söyleyebiliriz. Nüfusa projeksiyon yaptığımızda ülkemizde yaklaşık 1.387.580 otizmli birey olduğu ve bu durumdan etkilenen 5.550.320 aile ferdi bulunduğu tahmin edilmektedir.

Otizmin Çaresi Var mı?
Otizmde gelişme sağladığı bilimsel yöntemler ile ispatlanmış tek şey, eğitimdir! Otizmin günümüzde bilinen tek çaresi ve ilacı, erken tanı ve sürekli, yoğun, özel eğitimdir. Erken tanı ile doğru ve gereken yoğunlukta eğitim alan çocukların yaklaşık yüzde 50’sinde otizmin belirtileri kontrol altına alınabiliyor, gelişim sağlanıyor, büyük ilerleme kaydedilebiliyor ve hatta bazı otizmli çocukların ergenlik yaşına geldiklerinde diğer arkadaşlarından farkı kalmayabiliyor.

Burada en önemlisi erken yaşta tanı koyabilmek ve haftada 30 saati bulan yoğun bir eğitim almalarını sağlamak. Bu amaçla kurulan Tohum Otizm Vakfı da erken tanı ve eğitimle çocukları topluma ve sosyal hayata kazandırmak, ailelerine ve topluma katkıda bulunacak bağımsız ve üretken bireyler haline gelmelerine olanak sağlamak amacıyla çalışmalarını tüm gücüyle sürdürüyor.

Önceki PHARMETİC SAĞLIK Yazıları