1918 yılında “İspanyol gribi” salgınında tüm dünyada 20-40 milyon kişinin öldüğü bildiriliyor. Aradan geçen 100 yıllık süreçte onca bilimsel başarıya rağmen son yıllarda gözlemlenen “Kuş Gribi”, “Domuz gribi” gibi salgınların yol açtığı kayıplar inflüenza enfeksiyonlarına karşı etkili tedavi seçeneklerinin ne kadar yetersiz olduğunu ortaya koyuyor.
Bilimsel araştırmalar (In vitro ve in vivo) ile inflüenza virüsüne karşı mücadelede (antiviral aktivite) çeşitli mekanizmalar ortaya konulmaktadır.
1. Hücre zarının virüsün içeri girmesini engelleyecek şekilde desteklenmesi. Virüsün hücre zarına füzyonu için gerekli olan hücre-içi endozom kompartmanlarının asidifikasyonunu engelleyerek.
2. Virüsün reseptöre bağlanma aktivitesini engelleyerek virüsün konakçı hücresi içine girişinin önlenmesi.
a. Virüsün yüzeyine bağlanarak, virüsün konakçı hücresine adsorpsiyonunu önleyerek,
b. İnfluenza A virüsünün tutunma proteini olan hemaglütin’in canlı hücresinin yüzeyindeki sialik asit reseptörlerine bağlanmasını baskılayarak.
3. Nöraminidazı baskılayarak enfekte olan hücrelerden virüsün yayılmasını önlemek ve konakçı hücreden salındıktan sonra viral agregatların oluşumunu engelleyerek. Nöramidinazlar inflüenza A ve B virüsleri dâhil virüslerin canlı hücresinin terminal sialik asit kısmını glikoproteinin geri kalan kısmından kopararak enfekte virüs hücrelerinin yayılmasını sağlayan enzimdir. Dolayısıyla bu enzimin baskılanması virüsün çoğalmasının önlenmesi, vücuttaki virüs yükünün azaltılması bakımından önemlidir. Bu nedenle nöraminidaz inhibitörlerinin virüs enfeksiyonu belirtilerinin hissedildiği ilk 2-3 günlük zaman diliminde uygulanması gerekir.
4. Virüs enfeksiyonunun başlangıç safhalarında virüsün replikasyonunu önleyerek.
Peki virüslere karşı savunma silahlarımız neler! Elimizde neler var?
A. Aşılama:
Viral enfeksiyonlara karşı mevcut önlemler arasında yer alan koruyucu aşılama sınırlı bir koruma sağlayabilmektedir. Bunun başlıca nedenleri aşının hazırlanış stratejisi gereği bir önceki yıl yaygın salgın etkeni olan virüsler arasından seçilmiş olması ve dolayısıyla uygulandığı dönemde bu virüsün ne derecede salgına yol açacağının bilinmemesi, virüsün aşının hazırlandığı zamandan geçen süreçte uğradığı mutasyonlar ve uygulamanın yeterince hızla ve maliyeti nedeniyle de kapsamlı bir şekilde yaygınlaştırılamamasıdır. Ancak yine de yüksek risk grubu hastalarda (ileri yaşta, diyabetli, kardiyovasküler hastalıklar, vd.), risklerin azaltılması amacıyla, koruyucu olarak uygulanması önerilmektedir.
B. Farmakoterapi:
İnflüenza salgınlarına karşı etkili olabilecek mevcut ilaç seçenekleri maalesef son derece sınırlı.
a. Viral M2 iyon-kanalı protein inhibitörleri: Adamantanlar (amantadin, rimantadin): İnfüenza A virüsün hücre içine penetrasyonu kademesinde etkili olabilmesine karşılık neden olabileceği çeşitli toksisite risklerinin yanı sıra bu ilaca karşı kolaylıkla dirençli virüsler gelişebilmesi nedeniyle tercih edilmemektedir. Özellikle ilaç uygulamasına bağlı olarak ortaya çıkan dayanıklı dirençli suşlar bağışıklık sistemi yetersizliği olan hastalarda uzun süreli yaşamını sürdürebilmektedir.
b. Nöraminidaz inhibitörleri (oseltamivir, zanamivir): İnflüenza virüsünün enfekte olan hücreden diğerlerine yayılmasını önler. İnflüenza virüsünün replikasyonu 24 ile 72 saat içerisinde gerçekleştiğinden bu grup ilaçların mümkün olduğunca erken evrede kullanılması gerekmektedir. Yeni nesil antiviral ajanlar olması nedeniyle bulantı ve kusma haricinde (%20-25 civarında insidans) toksisite riski hususunda henüz kesinleşmiş bildirimler bulunmamaktadır. Ancak bu grup ilaçların yaygın kullanılmaya başlanması ile çocuklarda dirençli virüs suşları gelişimi hızla artmaktadır. Yani gözümüz aydın, yeni bir dirençli grup organizma daha doğurduk!
C. Doğal tedavi seçenekleri:
Bilimsel araştırmalar bitkilerde bulunan özellikle bazı polifenolik yapıdaki (basit fenoller, fenolik asitler, flavonoitler, prosiyanidinler) ve aromatik bileşiklerin doğrudan antiviral etki göstererek ya da dolaylı olarak lokal ve sistemik sitokinler vasıtasıyla bağışıklık sistemini uyararak etkili olabildiğini ortaya koyuyor. Özellikle polifenolik bileşiklerin virüsler üzerindeki etkilerinin yanı sıra yapısal özellikleri nedeniyle antienflamatuvar, antioksidan ve antibakteryel etkilerinin de bulunması nedeniyle üst solunum yolu enfeksiyonlarına (ÜSYE) karşı mücadele ve tedavisinde geniş kapsamda etkili olabilmektedir. Nitekim mevcut farmakoterapi ajanları olan oseltamivir grubu nöraminidaz inhibitörlerinin sentezi bitkilerde biyosentez temel bileşenlerinden biri olan şikimik asitten gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) inflüenza enfeksiyonu ile mücadelede geleneksel tababetten daha fazla yararlanılması konusuna dikkat çekmektedir.
Deneysel bulgular bitkilerin etkisini şu şekilde gösterdiğini ortaya koyuyor:
a. Polimerik, oligomerik yapıda polifenoller (flavan-3-oller ve proantosiyanidinler vd.) bakımından zengin bitkilerin zarflı virüsler ve bakterilerin gelişimi üzerinde inhibitör etkilerini ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma bulgusu bulunmaktadır. Bu tip bileşiklerin önemli bir avantajı ise antibiyotikler gibi direnç gelişiminin söz konusu olmaması. Bu tip etkili maddeler taşıyan bitkiler arasında yeşil çay (epigallo kateşinler), pembe çiçekli laden (Cistus incanus), kuşburnu (prosiyanidinler) bilinmektedir.
b. Polimerik polifenollerin “nöraminidaz inhibitörü” etkileri nedeniyle virüslerin yayılması ve çoğalmasını engellediği gösterilmiştir. Zarflı virüsler canlı hücresinde çoğalarak olgunlaştıktan sonra kendi hemaglütinin reseptörleri ile tutundukları canlı hücredeki sialik asit reseptörlerinden kendi nöraminidaz enzimi vasıtasıyla koparılarak diğer canlı hücreleri bulaşmaktadır. Dolayısıyla virüsün diğer hücrelere yayılması polimerik polifenollerin söz konusu nöraminidaz enzim inhibitörü etkinliği sayesinde önlenebilmektedir.
c. Bu bakımdan virüsler üzerinde etkili olabilmesi için boğazda kaşınma vb. ilk belirtilerin hissedildiği ya da enfeksiyonun başlangıcını takip eden ilk 72 saatlik dönemde kullanılması gereklidir. Ancak gripal enfeksiyon başlamasından sonra da kullanılmaya devam edilmesi serbest viral yükün azaltılmasının yanı sıra fırsatçı bakteri enfeksiyonlarının gelişiminin önlenmesi bakımından yararlı olabilmektedir.
Sonuç olarak, toplu yerlerde bulunanlar (toplu taşıtlar, bankalar, okullar), eczacılar gibi meslek gereği sık sık hastalarla temasta bulunmak zorunda olan sağlık çalışanları, okulda etkenler ile temas sıklığı nedeniyle çocuklar ve öğretmenler, öncelikle olmak üzere virüs vücudumuzda yayılmaya başlamadan önlemleri almak son derece önemli. Bu konuda her zaman olduğu çare BİTKİLERDE.