Psöriazis, vücudun herhangi bir yerinde görülebilen, kronik, tekrarlayan ve bağışıklık sistemi regülasyonu bozukluğuna bağlı bir yangılı hastalık. Lezyonlar vücudun sadece bir kısmında sınırlı kalabildiği gibi büyük bir kısmını kaplayacak şekilde yaygınlık gösterebilir. Lezyon alanlarının üzeri gümüşi beyaz pullarla örtülü kırmızı, kalınlaşmış plakalar halindeki görüntüsü nedeniyle halk arasında “sedef hastalığı” olarak adlandırılmaktadır.
Psöriazis tedavisinde mevcut ilaçlar hastalığın tamamen iyileşmesini sağlayamamakta, sadece hastaların şikayetlerini hafifletebilmektedir. Tedavide semptomların şiddeti ve lezyonların yaygınlığına göre uygulamalar yapılmaktadır. Sınırlı yaygınlık gösteren hafif ve orta derecedeki vakalarda öncelikle topik uygulamalar tercih edilmektedir. Özellikle topik glukokortikoit uygulamaları ile olumlu sonuçlar alınabilmesine karşılık uzun süreli kullanımı ile kütan atropi, uygulamanın kesilmesiyle ise hastalığın nüksü önemli sorunlardır. Diğer taraftan, sistemik tedavi uygulamalarında kullanılan kemoterapötiklerin önemli yan etki riskleri söz konusu olabilmektedir; karaciğer harabiyeti (metotreksat), böbrek harabiyeti (siklosporin), teratojenite (oral retinoitler) ve kanser (PUVA, siklosporin). Yeni tedavi yaklaşımları olarak önerilen T-hücre aktivasyonu ve TNF-alfa (tümör nekroze edici faktör-alfa) blokörlerinin uzun süreli kullanımı ile latent tüberküloz, hepatotoksisite, lenfoma ve konjestif kalp yetmezliği riski bildirilmektedir.
Hastalığın tekrarlayan kronik karakteri nedeniyle ilaç uygulamaları ile sağlanan gelişmeler ilacın kesilmesinden bir süre sonra tekrar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hastalar semptomları önleyecek ve uzun süre kullanılması ile minimum risk sağlayacak farklı uygulamalara ilgi göstermektedir.
Aloe vera yapraklarının psörizis tedavisinde klinik olarak etkili olabildiği bildirilmektedir. Aloe vera yapraklarının yeşil kısmı hücreleri müshil etkili antrasenozitler taşımaktadır. Bu nedenle yapraklardan hazırlanan bitki özsuyu ya da ekstreler antrasenozitlerin tahriş edici etkisi nedeniyle iritan karalterdedir. Buna karşılık yaprakların orta kısmında polisakaritler bakımından zengin renksiz bir jel kısmı vardır. Bu kısım dikkatle ayrıldığında herhangi bir tahriş edici etkisi bulunmadığından kozmetik preparatlarda dahil topik uygulamalarda güvenilir bir sıvağ olarak kullanılmaktadır. Yürütülen bir bilimsel tasarımda klinik çalışmada 40 orta derecede psöriazis hastasında ticari bir Aloe vera jeli preparatı uygulanması ile belirgin bir etkinlik sağlanamadığı bildirilmektedir. Ancak mevcut diğer klinik çalışmalarda kullanılan Aloe vera’ özütünün hangisi olduğu ve nasıl hazırlandığı açıklanmamıştır. Bu çalışmalardan birinde hafif ve orta derecede psöriazis hastası 60 kişiye 4 hafta boyunca günde 3 defa %0,5’lik Aloe vera ekstresi (hidrofilik krem) içeren merhem veya plasebo merhem uygulanmış. Uygulamanın sonunda ve 12 aylık izleme sürecinde Aloe vera merheminin plasebodan daha etkili olduğu; “Psöriazis alanı lezyon şiddeti indeksi (PASI)” Aloe merhemi ile 9,7’den 2,2’ye düşerken, plaseboda bu değer 8,9’dan 8,2’ye inmiş. İyileşme oranının Aloe vera uygulanan grup hastalarda %83,3, plasebo grubunda ise %6,6 olduğu bildiriliyor. Merhemin iyi tolere edildiği ve yan etki bildirimi bulunmadığı ifade ediliyor.
Diğer klinik çalışma ise hafif ve orta derecede 80 psöriazis hastası üzerinde yürütülmüş. Hastalara 8 hafta boyunca günde iki defa Aloe vera kremi ya da %0,1 triamsinolon asetonit krem uygulanmış. Sonuçta Aloe vera kreminin ilaç uygulamasından daha etkili olduğu gözlemlenmiş.
Psoriazis tedavisinde yararlı olabilecek diğer bitkisel kaynaklarla ilgili bilimsel bulguları gelecek yazımda değerlendireceğim.