DEPREM

Televizyonda izlediği film çok ilgisini çekiyordu, ama annesi;

-Artık yeter. Yatma saatin çoktan geçti. Doğru yatağa.

Diyerek onu yatak odasına sürüklüyordu, bu durumdan hiç hoşlanmıyordu, oysa film en
heyecanlı yerinde kalmıştı. Şu annem de ne kadar kötü… diye düşünerek kendisini
annesinin sürüklemesine teslim etti.

Kendisini yatağına büyük bir özenle yerleştiren annesini seyrediyordu, aslında beni
erkenden yatmaya zorluyor ama, hiç te fena biri değil, sanki bir melek gibi, baksana soğuk
hava almasın diye, sırtımı ayaklarımı ne güzel de sıkı sıkıya örtüyor. Altı yaşıma girmiştim.
Bunca ömrüm boyunca bir gün bile of demeden benim için türlü fedakarlıklara katlanmıştı.
Kendisi yemeden yediriyor, içmeden içiriyordu.

Zor bir sanattı anne olmak, Babamın, abimin, ablamın ve kendinin bütün işlerini
hallederken bir nebze olsun şikayet etmiyordu, gerçi beni erkenden yatırıyordu ama, bunu da
benim menfaatim için yaptığını zannediyordu. Neyse ilerde neden böyle davrandığını
öğrenirim her halde…

Annem müşfik bir eda ile, üstümü güzelce örttüğünden emin olunca, ışığı söndürüp usulca
odayı terk etti…

Bir yandan ailemi düşünüyor bir yandan da uyumaya çalışıyordum. İnsanın bu kadar
sevdiği ve kendisinin de sevildiğini hissettiği bir ailesi olması ne güzeldi, onlarla çok güzel
zamanlar geçiriyordum.

Dile kolay beraberliğimiz altı yıl olmuştu. Ben dünyaya gelince, annem ve babam sevinç
gözyaşlarına boğulmuş. Ablam ve abim ise belli belirsiz bir kıskançlıkla da olsa, aralarına
yeni katılışımı sevinçle karşılamışlardı. Her gün cicili bicili yepyeni giysiler, ablamın saçımı
şekilden şekile sokması annem görünce de, “Ne yapmışsınız benim meleğime… “ diyerek
yeniden büyük bir şefkat ve özenle saçımı tarayışını, abimin beni sevmelerini, babamın eve
geldiğinde ilk beni kucağına alışını, agu bugular içinde evimizde sevgi yumağı
oluşturduğumuzu unutamıyorum. Artık uykunun dayanılmaz ağırlığına teslim oluyordum.
Yavaş yavaş gözüm kapanıyordu, altı yıllık ömrümün hatıraları gözümün önünde dans
ederek geçmeye başlamıştı.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bir takım gürültülere uyandım. Dışardan bağrışmalar,
koşturmacalar, biribirine karışan sesler geliyordu. Merakımı yenemeyince dışarı çıkma
isteğiyle yatağımda doğruldum, tam bu sırada odamın kapısı açıldı, bir anda bütün o
gürültüler kaybolmuş, ortamı huzur dolu bir hava kaplamıştı. İçeriye adete yüzünden ışıklar
saçılan bir kadın girmişti, Günaydın kızım dedi. Bu gün nasılsın bakalım ?

Uyku mahmurluğuyla gözlerimi açmaya çalışırken annemi sordum. Onun biraz işi var,
bitirinceye kadar seninle ben ilgileneceğim dedi.

Çok tatlı dilli ve güzel bir ablaydı. Sanki onu çok uzun zamandır tanıyordum, ona hayır
diyemedim.

Bana çok sevecen yaklaşıyor, saçımı başımı okşuyordu. Sora bana kahvaltılık bir şeyler
hazırlayıp getirdi. Birlikte sofraya oturduk, neşe içinde oyunlar oynadık ve çok güzel zaman
geçirdik. Vakit nasıl geçti anlayamamıştım, Ben şimdi geliyorum diyerek odamı terk ettiğinde,
bir anda odam kapkaranlık kesmiş, hemen yanı başımdan gelen, bir takım insan sesleriyle, o
yana doğru pür dikkat kesilmiştim. Kısa bir zaman sonra duvarlarımızdan birinin yıkılarak
açılan daracık gözenekten önce bir ışık hüzmesi sonrada bir el uzandı… uzanan elin beni
bulması çok sürmedi, elin sahibi benimle konuşup kim ve nasıl olduğumu sordu.

Sonra da:

-Merak etme kızım, seni kurtaracağız. Dedi.

Oysa ben son derece rahattım, herhangi bir sıkıntılı durumda değildim, beni niçin
kurtarıyorlardı. Evimizin duvarını yıkarak gelen bu adam da kimdi… Karanlığı delerek içeri
süzülen ışık hüzmesinden, daracık bir yerden bana ulaşmaya çalıştıklarını anlıyordum.

Giderek dışardan gelen sesleri daha net işitmeye başlamıştım.

- Başka kimse var mı? Diye soruyorlardı.

Annem, babam, abim, ablam içerde onlar da var dedim. Ama beni duydular mı emin
değildim. Bir takım makinalarla açtıkları yeri genişletmeye çalışıyorlardı.

Kalkıp oradan uzaklaşmak istedim, ama etrafım dopdoluydu, sert bir şeyler beni kuşatmıştı.
Neler oluyordu, bunlar neydi, hiçbir yere kımıldayamıyordum. Ne kadar sürdü bilmiyorum,
bana ulaşmaya çalışan amcalar bir yandan da teselli vermeye çalışıyor, ne halde olduğumu
öğrenmek için sorular soruyorlardı.

Nihayet bir amca başında kaskı ve bulunduğum yeri aydınlatan lambasıyla beni sarıp
sarmaladı, açtıkları daracık dehlizden, olağan üstü bir çabayla, bedenime bir zarar gelmeden
çıkarmaya çalışıyordu, Bu daracık yerden geçmeye çalışırken en çok onun canı yanıyordu
biliyorum, büyük bir sevinçle dışardaki arkadaşlarına, beni kurtardığını söylerken, gözünden
akan sevinç yaşlarına aldırmıyordu…

Dışardaki gün ışığı ile gözlerim kamaşmaya başlamıştı, elden ele geçerek, adeta havada
yol aldığımı fark ettim. Bir ablaya bedenimi parlak sargılar içinde teslim ettiler, Abla
biryandan sorular soruyor, bir yandan da, yaram berem var mı diye bedenimi inceliyordu.
Sanırım bir ambulansa doğru seğirtiyorduk.

- Aç mısın ? Dedi.

- Hayır. Dedim. Sizden önce bir abla geldi, birlikte karnımızı doyurduk. Dedim.
Allah allah! Ciddi misin ? Diye sordu. Ne kadar ciddi olduğumu anlatmaya çalıştım. Gelen
abla ile geçirdiğim güzel zamanlardan söz ettim. O nereye gitti diye sordum. Yanıt alamadım.

Etrafa bakındığımda, her taraf yıkılmış, insanlar telaş içinde sağa sola koşturuyor.
Makinalar harıl harıl çalışıyor. Yıkıntıların arasında canlı arıyorlardı. Ne olup bittiğini
anlamaya çalışıyordum. Daha önce böyle bir duruma tanık olmamıştım. Etraftaki
konuşmalardan: Bu gün altıncı gün, Annesi babası ve kardeşleri de içerdeymiş. Sözlerini
duydum. Beni çıkardıkları noktaya daha yoğun bir şekilde toplanmış, çabaları ve dikkatlerini
artırmışlardı.

Hemşire olduğunu anladığım abla, benimle ilgilenirken, bir yandan da yanındakine bir
şeyler anlatıyordu…

- Bir kadın vardı. Deliler gibi ısrar ediyor, çalışanlara bu kızımızın çıktığı noktayı gösterek.
- Benim çocuklar bu duvarın arkasında ne olur onları kurtarın. Diyordu.

O kadar ısrar ediyordu ki, kadının gösterdiği yeri kazmaya, orda çalışmaları
yoğunlaştırmaya karar verdiler. Kadın da ısrarına devam ediyor, bir an önce yavrularına
ulaşmaları için, adeta yakarıyordu.

Termal kameralar vs nin devreye girmesiyle, altı gunden sonra orada bir hayat belirtisi
bulmuşlardı.

Oysa artık yaşam izi görülmeyen bu yerler, dev enkaz kaldırma makinalarına teslim
edilmek üzereydi .

Enkaz alıtındaki kız çocuğuna canlı olarak ulaştıklarında, O kadına müjdeyi vermek
istemişler, ama ondan en ufak bir eser bulamamışlardı. Nereye kayboldu bu kadın… nidaları
dalga dalga dolaşırken, o kadın yok olup gitmişti… hemşire abla bunları etrafındakilere
anlatmaya çalışırken hala şaşkınlığını saklayamıyordu. Nasıl olurdu böyle bir şey? Diye
kendine ve etrafındakilere söyleniyordu.

Nihayet ambulans birtakım tedbirler aldıktan sonra, hızla beni olay yerinden
uzaklaştırıyordu, aklım Ailemin geride kalan diğer fertlerindeydi… Olan biteni bir türlü
anlamıyor, çocuk aklımla yorumlayamıyordum. Merak ve sorular beynimi tırmalarken,
ambulansımız siren sesleri arasında yol alıyordu…

Değerli okurlarımız, hikayenin devamını yazmaya gerek yok. 6 Şubat 2023 günü meydana
gelen deprem afeti nedeniyle, hepimizin aşağı yukarı aynı duyguları paylaştığını, içimiz kan
ağlarken, bir şeyler yapma arzusu olduğunu biliyorum. Sadece orda yaşananlardan çok
küçük bir bölüme empati yapmak anlamında yaklaştım.

Hemen hepimiz tvlerden canlı olarak kurtarma operasyonlarına, depremle birlikte
yaşananlara tanık olduk. Ve yine depremin şokunu üzerinden atabilen bir çoğumuzda da, bu
konuda bir şeyler yapma gerektiğine dair arzu ve fikirler oluştu.

Konu ulusal bir sorundu ve 11 vilayetimizi, dolayısıyla insanlık, eş, dost, akraba ilişkileri
hesaba katılınca bütün ülkemizi hatta bütün dünyayı ilgilendiren bir boyut kazanmıştı. Bazı
mecralarda, Asrın Felaketi deyimleri bile kullanılmaya başlamıştı. Ard arda gelen bu iki yıkıcı
depremin artçılarla birlikte yaşattığı kayıplar, asla telafi edilemez boyuttaydı…

İşte şimdi elini taşın altına koyma zamanıydı. Hiçbir örgüt, hiçbir insan bu duruma bigane
kalamazdı. Olayın devamında doğuracağı sosyal sorunlar, etkisini yıllarca sürdürebilecekti.
Birçok kurum ve kuruluş, ilgi ve yetki alanına giren alanlarda kollarını sıvamışlardı bile…
Akut sorunlardan biri de ilaç kalemiydi, Eczacı olduğumuz için biz şimdilik sadece bu
kalem üzerinden hareket edeceğiz.

Tabii ki diğerleri daha az önemli değildi, ama onlarla
ilgilenecek o işin erbapları devredeydi. Biz eczacıları sahanın hemen her yerinde gördük. Bu
kadar hızlı organize olan, ve olaya bu kadar hızlı tepki veren, pek az meslek grubu vardır.
PHARMETİC G. E. Derneğimiz de diğer eczacılık bileşenleri gibi hızla aksiyon alıp, deprem
bölgesinde neler yapılabileceğini konuştu, planladı ve aynı hızla hayata geçirdi. Sadece
konteyner eczane ile yetinmeyip, üyeleri arasından oluşan gönüllü eczacılarla olay yerine
intikal ederek, bir sıra ve düzen içinde insanlarımızın ilaca ulaşmasını can pahasına
sağladılar. Uzun ve yorucu günler ardı arkasına gelirken, hizmeti aksatmamak adına yeni
stratejiler, yeni argümanlar devreye giriyordu.

Oluşturulan kriz masası sorunların hızla çözüme kavuşturulmasında büyük rol oynuyordu.
İş birliği yapılan kurum ve kuruluşların her biri can pahasına çalışıyor. Koordinasyonun aksamaması sağlanmaya çalışılıyordu.
Enkaz altında canlı bulma ümitlerinin kalmaması sonrasında yavaş yavaş görev yerel
ekiplere devrediliyordu, bu kapsamda PHARMETİC GED de, olası her türlü yardımı devam
ettirme kararlılığıyla, görevi bölge eczacı odasına devretmiştir.

Ülkemizin bir daha bu tür Afetleri yaşamaması için, insan olarak bizlerin alabileceği, gerekli
tedbirler yeniden ve sürekli olarak gözden geçirilmeliydi. Hayat devam ettiği sürece, doğal
afetlerin olması kaçınılmazdı, ancak doğru kararlar vererek insandan kaynaklanan hataları
minimize etmek mümkündü. Her meslek grubu, yaşanan olayın büyüklüğünden ders alarak,
nerelerde ihmal ve hatalar yapıldığını gözden geçirmeye başladılar. Umudumuz; bu hata ve
ihmallerin tekrarlanmaması, Ülkemiz İnsanının bir daha benzeri acıları, hele hele bu
büyüklükte yaşamamasıdır.

Ulusça başımız sağ olsun derken S. T. K. ların bu olayda üstlendikleri vazife ve
vatanperverlik bilincinin, hiç kaybolmaması dileğiyle, hepsine çabaları için teşekür ediyorum.

Saygılarımla
İşl. Uz. Ecz. İbrahim YAVUZ

Önceki Uzm.Ecz.İbrahim YAVUZ Yazıları