Altmış beş yaşlarındaydı adam, eşine söylemeye çalıştığı şeyler oluyordu, her fırsatta bugün varız yarın yokuz manasında... Muhatapları da o an için dinliyor, bazen işinin çokluğunu öne sürüyor, onu dinlemek için fazla zaman ayırmıyordu…
Aslında bu hayat bizlere verilen ve ila nihayet tükenmek durumunda olan bir kaynaktı. Kaynağın akarını stoklamak belki bir şekilde mümkündü, aksi halde zahirde görünen akıp gittiğiydi.
Stoklamak…
- Bunca yılın birikimini tecrübe ve ihtiyari süzgeçten geçirerek, hatta bir bedel bile biçmeden, almak isteyenlerin istifadesine sunuyor olmak, bencillik öğelerinden havi, değerlendirilmesi gereken bir düşünce biçimiydi. Yaşadığı yıllar o kadar çok değişken içeriyordu ki, neler görmüştü, neler…
Onun nesli idare lambasından başlayarak, nükleer enerjiyi hayatının içine alırken, farkında olmadan da olsa, dopdolu bir bilgi sermayesine sahip olmuştu. İnsan zekası, geçmişinden ders alarak, geçmişi bilerek, üzerine bir sıra daha tuğla örerek, benzeri kişilere saygı göstererek ve sohbetlerine katılarak süslenip, zenginleştirilebilirdi. Zaten atalarımızın sözü değil miydi ki ;
-Mekanlar insanlarla müzeyyen, insanlar da sahip oldukları bilgiyle…
İşte bu yüzden birçok toplumda bilir kişi olgusu geliştirilmişti. İlkel toplumlarda bu doğal bir süreçle oluşmuş, bizdeki İhtiyar Heyetleri gibi, danışılan bilgi kaynakları vardı. Tekamül etmiş toplumlar, yasalarla, bu ihtiyaçları gidermek üzere tesis edilmiş yapılar kurmuşlardı. Ombudsmanlık gibi…
Konusunun en iyilerini toplumun sosyal yapılanmasında özel bir yere oturtarak onların bilgi ve birikiminden faydalanma yollarını açık tutmaya çalışmıştır.
Her halükarda bilgi ve birikim önemli olmalıydı, aksi halde geride kaldığı varsayılan bu birikimleri insanoğlu ne yapacaktı ki?
Banka hesaplarımızı yokladığımızda, mevcut paramız üzerine yenileri geldiğinde artmakta, aksi durumda azalmaktaydı, Başladığımız her yeni işte aynen böyleydi, yapılanın üzerine yeni şeyler ekleyerek, elde etmek istediğimiz neticeye daha çok ve daha hızlı yaklaşıyorduk. Banka hesabımızı artırmak, mutluluğumuzu da artıran bir olguydu. O zaman bilgi dağarcığımızı da artırmalıydık. Annemizin çocukken bize dediğini dinleyecek, sütü üfleyerek içeceğiz ki ayranı üflemeden içelim.
Tarihimiz denenmiş, sonuç alınmış veya alınmamış birçok tecrübeyle doludur. İşte bu bilgiler değil midir ki bizim önümüzü aydınlatan… Sıcak sütün ağızı yaktığı deneyimini mutlaka yaşamışsınızdır. Peki, iki kere ikinin dört ettiğini, matematiksel olarak, işlemi yeniden deneyerek, ispata gerek var mıdır ? Tabi ki hepimiz aynı cevabı vermişizdir, gelin o zaman, bizden önceki bilgi birikim ve tecrübeleri hayatımıza sokalım. Adı konmuş birçok olay ve mekanizmayı yeniden ispata çalışmayarak, araya ördüğümüz o kocaman duvarları ortadan kaldıralım.
Bilimle ve bilimsellikle barışık yaşayalım. Artık dünyada neler oluyor, farkına varalım ve vardıralım.
Galenin kuruduğu aesculaplardan, günümüzün modern ve donanımlı hastanelerine gelmek hiç kolay olmadı. İnsanoğlunun yıllarını alan bu çalışmalar sayesinde bu günümüz kazanılmıştır.
Yarınları da bu günkü çalışmalarımız şekillendirecektir. Öyleyse diyebilir miyiz; aslında bu gün yaptıklarımızla, yarınları inşa ediyoruz.
Bilim kurgu filmlerinde bir hayal olarak izlediğimiz pek çok şey, şu anda hayatımıza hatta günlük yaşamımıza girmiş durumdadır. Telefonla görüşebilmek için santrallere numara kaydettiğimiz günlerden, bugün telefon santralini, bilgisayarı, fotoğraf makinasını, tıbbi tahlil laboratuvarlarıyla birlikte cep telefonumuz vasıtasıyla, ceplerimizde taşımıyor muyuz?
Hızlandırılmış genetik testlerle ve yapay zeka ile ilaç, aşı argeleri için harcanan zaman ve süreyi hayal edemeyeceğimiz kadar kısaltmadık mı?
Yapay zekalara yüklenen bilgilerle onların yeni şeyler öğrenip, hiç beklenmeyen reflekslerle cevap verdiklerine, bilim adamlarının bu durumu bira zorku ile izlediklerine tanık olmadık mı ?
Şüphesiz güvenlik önlemleri alınarak çıkılan yolda bazen iş kazaları oluyordur. İşte bu tecrübedir. Ders alınan ve alınmaya devam edilecek olan…
Şimdilerde duyduğumuz veya duymadığımız birçok bilimsel gelişme ile birlikte yaşamımızı sürdürmek zorundayız. Bazılarını sanayi casusluğu, bazılarını, kamuoyunda oluşturabileceği infial veya beklenti yüzünden bizden saklıyor olabilirler.
Ama siz okuyucular akademik misyonunuz nedeniyle bunları yorumlayabilecek durumdasınız.
Tablet formunda üretilen kameraları yutup dışarıya yolladığı görüntülerle eş zamanlı olarak vücudumuzdan haberler alabildiğimiz bir teknolojiyi konuşurken biraz daha ileri giderek, vücudumuza canlı antenler yollanarak dışarıya bilgi aktarıldığından söz etmek isterim.
Yine çok değerli bilim insanlarımız tarafından geliştirilen bu projede, genetiği değiştirilmiş bakterilerle yapılandırılan canlı antenler insan vücuduna verilebilmekte, bu teknoloji sayesinde; elektronik mühendisliği, sentetik biyoloji ile buluşup, yarı canlı anten: antenn alive ortaya çıkmıştır.
Bu canlı antenler insan organizmasında sınırlı bir ömre sahiptir yani biyo bozunurdurlar.
Giyilebilir bir anten sistemi ile dışardan irtibatlandırılan bu canlı antenler, nano ölçekte iletişim kuran yapılar ile insan ölçeğinde çalışan elektronik cihazlar arasında ağ geçidi olarak kullanılacaklar. İnsan bedeninde mesaj taşımak için kullanılan Moleküler Nano İletişim Ağları; MNCN ile Beden Alan Ağları ; BAN arasında köprü kurarak, nihai hedefte beden içinde gerçekleşen olayların gerçek zamanlı, canlı yayındaymış gibi izlenmesini sağlayacaktır. Böylelikle kanserli hücreler, hormonlar ve kan değerleri gibi vücut içinde ortaya çıkan birçok gelişme takip edilebilecektir.
Bu proje ile yeni bir çığır açılacak. MNCN’ler, molekülleri kullanarak insan bedeni içinde mesaj taşımak için kullanılacak.
Bir mesajın BAN’a ulaşması için, moleküler bağlantı ile elektromanyetik bağlantı arasında bir dönüşüm gerekmekte. Bu dönüşümün beden içine yerleştirilmiş “aktif” mikrodalga algılayıcılarla başarılacağı öngörülmektedir. Bu öngörünün aksine, yarı canlı, batarya gerektirmeyen yani pasif implant kullanarak MNCN’leri vücudun gözlenmesine bir adım daha yaklaştırmayı hedefleyen çalışmalar da mevcuttur.
Buradaki genetiği değiştirilmiş bakterilerin yerine, Bir başka Projede, kasılmaların ve gevşemelerin anteni yeniden yapılandırdığı, genetiği değiştirilmiş kas dokusu gibi hücrelere kadar genişletilebileceği düşünülmektedir.
Görev ömrünü tamamlayan canlı anten, sürenin sonunda bozunmaya başlayacağı için, bu biyo bozunur anteni insan vücudundan çıkarmak için cerrahi bir müdahaleye gerek kalmayacaktır.
Dün bugün için gelecek diyorduk. İşte geldi, her gün de yeniden geliyor. Biz aslında geleceği beklerken o hep geliyor ve hep beraber gelecekle yaşıyoruz. O yüzden başlangıçta söylediğimiz gibi yaş almış insanlarımızı, hele hele ömrünü yaptığı işe adamış bilim insanlarımızı dinleyeceğiz ki üzerine bir tuğla daha bırakabilelim…
İşl. Uzm. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]