Bahar geldi, bir yorgunluk bir yorgunluk sormayın gitsin...
Oysa kış boyunca bahar gelse de denize gitsek, yağmurlar dinse de piknik yapsak, güneş açsa da yüzümüze renk gelse
derdik…
E, geldi işte bahar... Çok sürmez, yaz kapıya dayanır. Daha ne duruyorsunuz? Tatil planları yapmaya başlasanıza artık...
- Ne diyorsunuz yaa, parmağımı kımıldatacak halim yok. Bahar havasından olsa gerek, her tarafım dökülüyor.
Bir çoğunuzun buna benzer sözler sarf ettiğinizi tahmin etmek hiçte zor değil. Parası olan var, olmayan var. Tatil hakkı
olan var, olmayan var. Alerjisi olan, güneş hassasiyeti olan, deniz korkusu, böcek korkusu, evinden uzak olma korkusu, uçak
korkusu ne bileyim işte uçandan kaçandan, bir çok sebebe dayalı korkularımız var. Ama biz Türk halkıyız. Bir de
atasözümüz var: ''Korkunun ecele faydası yok'' diye...
Ne yapacağız o zaman? '' Geleceği varsa göreceği de var '' atasözümüzü hatırlayacağız.
Ben bu sözü toplumumuza verilmiş afyon gibi yorumluyorum. O kadar rahatız ki... En olmadık olaylara karşı, en baş
edilmez belalara karşı bu sözü bol keseden kullanırız. Ya kolay mı öyle; başına bir musibet gelecek, sen bunu biliyorsun ve
hiçbir hazırlık yapmadığın gibi üstüne bir de kasılarak bu sözü ediyorsun...
Hiç kimsenin başına kötü bir olay gelsin istemeyiz. Bazen bütün uyarılarımıza rağmen, şemsiyeni almadan sokağa
çıkma dediğimiz arkadaşımızın eve sırılsıklam dönüşünü görünce gayri ihtiyari ''Oh olsun! Sana söylemiştim.'' dediğimizi
ya da en azından içimizden geçirdiğimizi bilirim. Ben sana demedim mi? bakışları altında süklüm püklüm içeri giren
arkadaşımızın bir dahaki benzer hadisede bu olaydan ders alıp tedbirli davranmasını bekleriz. Ama nerde... Belki defalarca
aynı hadiseye tanıklık etmiş ama neticenin pek değişmediğini görmüşüzdür. İşte o zaman '' Nush ile uslanmayanı etmeli
tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir '' atasözü kulaklarımızın duvarlarına çarparak yuvarlanır gider...
-Bak evladım, bu ateş. Der anne evladına.
-Dokunursan yanarsın.
Evladın ne yapmasını beklersiniz ? Ateşten sakınmasını... Gerçekten öyle mi olur ? Eminim ki bir çoğumuzun
dağarcığında, sütü üfleyerek içmemize neden olmuş hatıralar vardır. Umudum odur ki, bu sadece hatıralarda kalan
bedenimizde bir hasar bırakmamış tecrübelerden ibaret olsun.
Odama vuran gün ışığıyla uyanmak en büyük mutluluk nedenlerimdendir. Eğer güneşin parlak ve hayat saçan ışınları
sabah yüzümü yıkamışsa, o gün keyfime diyecek olmaz. İşime daha istekli daha mutlu ve daha enerjik başlarım. Ayaklarım
adeta koşarak beni iş yerime taşır. Bunun aksine bir gün başlamışsa; havanın bulutlarla kaplı olduğu, gökyüzünden kabus
yağan, fırtınaların koptuğu bir gün... Benim mutsuz bir güne başlamamın ön ve en önemli uyaranıdır.
Yaz ve bahar aylarında genellikle günlerimiz, güneşin bereketli ışınlarıyla başladığından, benim mutlu olma
katsayımın, dorukta olduğu zamanlardır.
Penceremi açar Allah'ın bize limitsizce sunduğu mis gibi havayı ciğerlerime doldurur, güneşin tüm renkleriyle yüzümü
boyar öylece mutluluk kapılarının açılmasını beklerim.
Aydınlık ve pırıl pırıl bir günün, bende uyandırdığı güzel duyguları, daha pek çok insanda uyandırdığını tahmın ettiğim
için, çevremdeki insanların, o gün benim sevindirik hallerimi hoş karşılayacaklarını ümit ederim. Böyle günlerde ilk işim
aşık olmaktır.
Sabah kahvaltıdaki güzelliklere, yudumladığım çaya, tepemden geçen uçağın kavuşturacağı insanlara, otobüs
bekleyenleri kuşatan durağa, temiz bir sokağa çıkmamı sağlayan çöpçülere, çöpünü yere atmayan çocuğa, şıkır şıkır
giyinmiş insanlara, çiçeğini gözlerimden esirgemeyen dallara aşık olurum. Bazen bu aşkı tuvalime, bazen de mısralarıma
taşırım. Tuvalim de mısralarım da bir anda bu aşkın renkleriyle coşar, yumuşacık ve tatlı nağmelerle dans etmeye başlarlar.
Güneş tabiata yaptığı küçük dokunuşlarla hayatımıza can verirken bununla yetinmeyip, yarattığı atmosferle, ruhumuzu
da kuşatır, mutluluğumuz için bizlere hiç ummadığımız güzellikler sunar. Bu güzellikleri bizler, tadında ve dozunda alarak
hayatımızı süsleriz.
Durup dururken bu “ tadında , dozunda “ lafı da nereden çıktı demeyin.
İşte tam burada durmak lazım. Baharın tazelediği tabiat ve ruhumuzun yanı sıra hayatımızda da bir çok şey tazelenir.
Her bahar çevremiz yeniliklerle kuşatılır. Bizi kuşatan yeniliklerin içinde, hayatımızı tehdit edebilecekler de vardır. Nitekim
eskiden denize girenler güneş koruyucunun ne olduğunu bilmedikleri gibi, gittikçe incelen ozon tabakasının onları güneşin
zararlı ışınlarından koruduğunu da bilmiyorlardı.
Rahatlıkla güneşlenirken D vitamini eksikliğinden de muzdarip
olmuyorlardı. Daha sayısız faydayı doğa onlara cömertçe sunuyordu. Şimdilerde öyle mi? Acımasızca müdahale ettiğimiz
tabiat dengeleri, allak bullak olurken mutlaka ama mutlaka kendimizi tabiatta yarattığımız tahribatın neticelerinden
korumamız lazım gelir.
Çoluk çocuk geldiğimiz tatil yerinde, bazen etrafı keşfetmek için çevreye açıldığımız olur. Yeni bir şeyler keşfetme
arzumuz, bizi vahşi tabiatın sürprizleriyle karşı karşıya bırakabilir. Ama biz hazırlıklıyızdır: böcek sokmalarına karşı gerekli
haşere kovucuları, ısırma sonrası ilk müdahale ilaçlarını, cildimize temas eden bazı bitkilerin oluşturabileceği alerjiler için
antihistaminiklerimizi, her ne kadar güneş tepedeyken denize girmesek te, kaçınılmaz olarak güneşe maruz kalabileceğimiz
haller için, önce güneş koruyucuları, sonra da yoğurdumuzu, pardon yanık kremimizi, (after sun) güneşlenme sonrası
nemlendiricimizi, uygun kıyafet, rahat ayakkabılar, şapka ve gözlüklerimizi hazırlamışızdır.
Bütün bunlar varsa sorun yok, mutluluk var demektir. Güneşin, denizin ve tabiatın bize cömertçe sunduğu güzellikleri
doya doya yaşayalım. Tenimiz güneşi, kanımız D vitaminini, ruhumuz da dutluluğu kana kana içebilsin.
Güzel bir Akdeniz akşamında sevgilin kollarındayken güneşin batışı size bambaşka duygular yaşatacaktır. Rüzgar
esintisi teninizde gezinirken tarifsiz hislerle ürpertecektir. Her zaman içtiğiniz meşrubatın tadı tarif edilemez bir güzellikle
damağınıza yayılacaktır.
'' Ben tedbirimi aldım. Öylece tatil, güneş ve denize geldim '' diyebilenlerden iseniz: size yanmış vücudunuzla
kıvranacağınız geceler yok. Size tadınızı kaçıracak haşereler yok. Size ruhunuzu üşütecek rüzgarlar yok. Size sevgilinizden
uzak mehtaplı geceler yok...
İşte şimdi AŞK ZAMANI…
Sizindir artık bütün güzellikler, yaşayın korkusuzca, limitsizce...
İşl. Uz. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]