Merhabalar… Bundan sonra düzenli olarak her ay yazılarımı sizlerle bu köşede paylaşıyor olacağım. Birçok yere yazı yetiştirmek gibi bir yükümlülüğüm olmasına rağmen, sizlerden gelen bu güzel teklifi büyük bir mutlulukla kabul ettim. Alzheimer hastalığına karşı farkındalığı artırmak için sadece bilimsel verilerden bahsetmenin yetersiz olduğunu düşünenlerdenim. Hastalığın toplumsal boyutu hakkında belli bir farkındalık düzeyine ulaşıldığında, en önemli aşama geçilmiş olacaktır.
“Siz hiç Alzheimer hastası yakını oldunuz mu?” sıklıkla kullandığım bir cümledir. Bu yazımda sizlerle, köşe ile aynı adı taşıyan kitabımdan alıntılar paylaşacağım. Alzheimer hastası annesi ile birlikte yaşayan Sevgi’nin cümlelerine kulak verelim o halde…
“Bir sabaha daha uyandım. Bizim dünyamızın sabahına. Biz kim miyiz? Nebiş ve ben. Nebiş benim annem olur. Aslında bu ara roller karıştı biraz. O benim nazlı, zaman zaman da yaramaz kızım, bazen de kardeşim. Ben bizim sabahımıza uyandım da o hangi sabaha uyanacak bugün bakalım. Gece boyu komşunun bizden çaldığını düşündüğü tespihini aramaktan yorgun düştü biraz. Sonra göz kapaklarına yenildi ve uyudu. Kolay kolay böyle bir yenilgi yaşadığını söyleyemem ama arada şansımız yaver gidiyor. Birazdan kahvaltı savaşına gireceğiz yine. İyi uyumadığı zamanlar mutlak bir sıkıntı çıkıyor kahvaltıda. Yoksa öyle değil her sabah ha, sakın yanlış anlamayın, pamuktur benim Nebişim.”
“Öğleden sonra annem şekerlemesini yaparken ben düşüncelere dalarım. Kimimiz kimsemiz de kalmadı bu hastalıktan beri. Eskiden az çok görüştüğüm birileri vardı. Uzun süredir kimseyle görüşmüyorum. Görüşsem de ya Nebiş onları evden kovuyor, ya da onlar benim muhabbetimden sıkılıyorlar artık. Halbuki ne çok dert dinlemişliğim vardır benim. Eskiden hepsi en az haftada birkaç defa beni arar ve günlük dertlerinden, kocalarından, işlerinden, arkadaşlarından yakınırlardı. O günler de güzelmiş meğer. Şimdi bırakın benim dertlerimi dinlemeyi, kendi dertlerini bile anlatmaya tenezzül etmiyorlar. Benim için ne düşünüyorlar bilmiyorum. 'Bunun derdi başından aşmış zaten bir de bizi mi dinleyecek' 'Kelin dermanı olsa başına sürerdi, bir anası ile bile baş edemiyor' 'Şimdi bir dert söyle, bin ah işit, en iyisi ne arabın yüzü ne Şam'ın şekeri'... Ben de ne güzel senaryo yazıyorum. Belki de Nebiş'in dünyasından dolayı, hayal dünyam da gelişti. Her gün oynuyorum zaten, artık yazmaya da başladım.”
“Buralarda sabah kolay kolay gelmiyor. Geldiğinde ise bu denli ümitten yoksun bir ortama, hayal ettiğimden çok daha fazla ışık getiriyor. İnsanlar tedbirli buralarda. En azından taş zemine uzanmamak için battaniyeleri var. Kirli de olsa kılıfı olan bir yastık ve o yastıkta beyinden arınmış bir kafatası... Neden mi böyle dedim? Buralarda beyninizi yanınıza almanız mümkün değil. Deneseniz de o sizi terk eder zaten. Hangi akıla sahip beyin, böyle bir zindanda kendine hüküm giydirir. Adı üzerinde hüküm giymek kendi elinizle yaptığınız birşey değildir. Sabahın en erken vakitlerinde o ışık gelir ve terk edilmiş kafatasınıza bir ümit verir. Aklınızın alamayacağı bir boyuttan size umut aşılar. Böyledir hastanelerde karşılanan sabahlar, yaşayanlar bilir...”
“Asansöre binmeyeceğim. Merdivenler hep daha umut doludur. Her bir basamağıhayallerini biraz daha öteye taşır. Benim gibi hayallerine set çekmeyi marifet sayan bir insanın hayallerini merdivenlerle daha yukarılara taşıma düşüncesi ne ilginç. Her adım beni sana yaklaştırıyor anne. Ama ileriye değil, geriye doğru. Ve en uçta, sayamadığım kadar basamak ötede sen bekliyorsun beni...”
“Bir saniye sonrasını dahi bilemediğimiz bu hayatta, yıllar sonra olacağını tahmin ettiklerimiz için kendimizi hırpalamanın gereksizliğini öğrendim. Sürekli içimde ‘Annem yatalak olacak ben ne yapacağım?’, ‘Sağında, solunda yaralar olursa ne yaparım?’ diye hayıflanmanın boş olduğunu öğrendim. Her insanın kendine özel bir yolu olduğu gibi, her hastanın da kendine özel bir seyri olduğunu kavradım.
‘Anlar’ birleştirip ‘anılar’ biriktirmeyi öğrendim. Biriken anılarımı doldurduğum Sevgi’nin Dünyasında bulduğum huzuru, başka yerlerde aramanın gereksizliğini öğrendim. Galiba ben mutlu olmayı öğrendim…”
Hepimiz için geçerli değil mi bu durum? 'Anlar birleştirip anılar biriktirmeyi öğrenmek'. Kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum size!