Aşure ve Kıt Kaynaklarımız
Hicri Yeni Yılın ilk ayı, Muharrem ayıdır. Muharrem ayının onuncu günü ise Aşure günüdür. Hicri yeni yıl ve Hicri Takvimin ilk günü bir Muharremdir.
Bu yıl 9Ağustos Hicri yeni yılın başlangıcıdır. 18 Ağustos ise Aşure gününe tekabul etmektedir. İslam inancında bu aya pek çok manevi anlam yüklenmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (sav) :
-Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Allah’ın değer verdiği ay olan Muharrem ayında tutulan aşure orucudur… Buyurmuştur. Onun Aşure gününün bir gün öncesi ve sonrasında da oruç tutuğu rivayet edilmiştir.
Aynı zamanda Hz. Peygamber (sav) in torunu Hz. Hüseyin’in ve 70’den fazla Müslümanın Kerbela’da şehid edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında ve gönüllerinde yer eden, unutulmaz acının izleri, yine bu ayda tazelenmektedir.
Aşure öncelikle bolluk, bereket sonra da birliktelik, dayanışma, paylaşma ve sevginin de anlamlarını günümüze dolu dolu taşımaktadır…
Halk arasında bir başka hikaye de;
-Nuh Aleyhisselamın gemisinde erzak tükenmeye başlayınca, ellerinde ne varsa aynı kazana koyup ondan bir aş yapıp paylaştıklarını, böylece bu gün yaptığımız aşurenin o günlerden kaldığı şeklindedir.
Bu gün geldiğimiz ve yaşadığımız noktada yukarda sıraladığım değerlerin hepsine, sımsıkı sarılmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Dünya, İnsanların kıt kaynakları savurgan ve bencilce tüketmeleri sonucunda, her canlıyı olumsuz etkisiyle kuşatan, felaketler zincirleriyle, aslında anlayabileceğimiz bir dille S.O.S. vermeye başladı…
Kimilerimiz etkin ve yetkin olmadığı için Dünyamızın ve Tabiat anamızın bu çağrısına, cılız bir takım cevaplar verirken, asıl sorumlu ve karar verici merciler ise göstermelik bir takım söylemlerle sınırlı kalan, önlemlerden söz etmeye devam etmektedirler. Oysa kaybedilecek insanlığın Bütün yaşam standartlarıydı. İnsanoğlu bazı şeyleri para ile satın alabilmenin rahatlığını yaşarken, bir gün gelip en hayati ihtiyaçlarını bile temin edemiyeceklerini düşünmek zorunda kalacaktır.
İşte o gün bu gündür, Tabiat ana baş kaldırmış, isyanını Yangınlar, Fırtınalar, Sellerle haykırmaya başlamıştır, Allahtan duamız bu zicirin, Deprem gibi afetlerle devam etmemesinden yanadır. Bu durumda bile bir takım insanlar bunların gelip geçici tabiat olayları olduğunu dillendirmekten yeis duymamaktadır.
Konuşulan konular arasında; insan oğlunun atmosfere saldığı sera gazlarının, küresel ısınmadaki rolü, buzulların eriyerek yakın zamanda Kuzey Kutbunun artık buz değil toprak parçasından ibaret kalacağını ve eriyen buzulların denizlerdeki su seviyelerini yükselterek pek çok yaşam alanının ve yaşamak için gerekli şeylerin üretildiği yerlerin sular altında kalacağı ana başlıkları oluşturmaktadır.
Bütün bunların yanı sıra yine oyunlarımızla, bütün dengelerine müdahale edip, oyuncak ettiğimiz tabiatın, insanlardan intikam alması gibi tezahür eden, Covid 19 Pandemisi, iki yılı bulan bir süredir gündemimizi meşgul etmektedir.
Taşlar yeniden yerli yerine konulsa, tabiattaki dengelere yapılan müdahaleler geri çekilse, tam aksine bu tabii dengenin yeniden kurulabilmesi için, müdahaleler planlanıp uygulamaya geçirilse, insanlığın fayda hanesine kaydedilecek, en önemli çalışmalar olacak gibi durmaktadır.
Geçmişte insanoğlu bir çok pandemi yaşamış ve bunlarla bir şekilde mücadele ederek, günümüze gelinmiştir. Bilimsel birikimlerimize baktığımızda, bir çok hastalığı Aşı kampanyaları ile yenerek üstesinden geldiğimizi hatta tarihin tozlu sayfaları arasına soktuğumuzu görürüz.
Bu gün coğrafyamızda yaşadığımız insanlık trajedisi ve göçlerle yer değişen insan kitleleri, maruz kaldıkları olumsuz yaşam koşulları ve kendi ülkelerinde henüz yok edilememiş bazı hastalıkları da beraberlerinde taşımaktadırlar. Gittikleri ülkelerde, gayri ihtiyari de olsa, tamamen yok edilmiş, hatta unutulmuş bazı hastalıkların yeniden hortlamasına ve yayılmasına sebep olmuşlardır. Bu durum, ülkelerin baş etmek zorunda oldukları yeni bir ekonomik baskı aracı olarak ortada duran gerçeklerin arasına girmiştir.,
Ülkemizde ve Dünyamızda, büyük bir hızla İnsanlığı bu pandemi belasından ve salgın hastalıklardan kurtarmak, yerine göre korumak için, canla başla bir mücadele sürdürülmektedir. Öz kaynaklarımızı aktive ederek, tekrar Aşı üretmek, ilerde yaşayabileceğimiz olası pandemik vakalara karşı, hazırlıklı olmamızı sağlayacak teknolojilere ulaşıp onlarla donanmamıza vesile olacaktır.
Geçmişte aşılanma ile insanlığın elde ettiği kazanımları unutmamalı ve Ülkemizin bu yarıştan geri kalmamasını sağlamak zorundayız. Yerli aşılarımızdan söz edilirken, sahip olacağı özelliklerle devrim niteliği taşıdığını duymaktayız. İnsanların vücuduna bir enjeksiyonla değil, bir spreyle müdahale edebilmek, taahüüt edilen sürelerde gerçekleşmese de, bize, insanlığa ve ülkemize, gelecekte kullanabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz bir teknolojiyi kazandıracağı için, bu yoldan dönmemeli ve var gücümüzle yola devam etmeliyiz.
Geleceğimizi biyolojik ve uzay savaşlarıyla tehdit eden güçlere, verilecek bir cevap olarak bile olsa, bu teknolojilere sahip olmak, olası biyolojik saldırılara karşı bir savunma mekanizması geliştirmek kaçınılmaz bir zorunluluk halini almaktadır.
Sırf bu yüzden kendi biyolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarımızı yapabileceğimiz yeteneklere sahip ARGE laboratuarları kurmak ve bunları bir yarış içindeymişçesine geliştirmek zorundayız.
İlgili kuruluşların bu ve benzer çalışmalarını duymak özel ve tüzel bir çok sektörde bu manadaki çalışmalara ciddiyetle hız verildiğine tanık olmak, milli gururumuzu okşamaktadır.
İnsanımızın sağlığı ve küresel dünyanın acımasız aktörlerinin saldırılarından insanımızı ve insanlığı muhafaza etmek için, kendi korunma kalkanımızı geliştirmek zorunda olduğumuzu, ümit ve mutluluk verici olarak bu yolda atılan adımları izlemek, bu yarışı hızlandırmak için yeni adımlar atıldığını görmek, geleceğe daha emin ve daha ümit var olarak bakmamı sağlamaktadır.
Asla Dünya nüfusun azaltmak, gelir paylaşımını daha az kişiyle yaparak, insanları sömürmek üzerine geliştirilecek projelerin bir parçası olmayı düşünmemeli, tam aksine Doğaya, Tabiata zarar veren insan eylemlerini ayıklayarak, Sevgi, Paylaşım, Dayanışma ve Birliktelikle oluşturulacak atmosfer, Bütün insanlığa yetecektir.
Tıpkı Nuh Aleyhisselamın gemisinde, kalan son erzağın paylaşıldığı gibi.
Aşure gününüz ve hicri yeni yılınız kutlu olsun…
İşl. Uz. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]