HAVANDAN DİJİTALE

2022 yılı Geleceğin E hali büyük eczacılık kongresinin bu yıl ki sloganıydı. Özellikle covid-19
pandemi sürecinde, yasaklar nedeniyle yaşamsal ihtiyaçların karşılanması dijital alanlardan
destek alarak yapılmaya başlandı. Bu süreç ne kadar temel ihtiyaçlar ile başlasa da
günümüzde, kullanılabilirliği deneyimlenmiş ve işlevsel bulunmuş olduğu için birçok konuda
kolaylık sağlaması için tercih sebebi olmaya başlamıştır. Aslında içinde büyük bir ironi
barındırıyor. Kullanımının artmasındaki sebep yasakla netleştirilmiş mekan kısıtlılığı bir nevi
hapis algısı, insanların yüz yüze görüşmesinin hayati risk taşıması iken bu riskler ve yasaklar
büyük ölçüde ortadan kalkmasına rağmen biz aynı oranda dijital platformu kullanır olduk.
Peki bu durumda ortaya çıkan mekan ve zaman kazancımızı neye kullanıyoruz?

Prof. Dr. Halil Tekiner Secundum Artem (Sanatına göre hazırla) Eczacılıkta sanat başlıklı
oturumunda eczacı sanatçılardan ve eczacılık tarihinde eczacıların mesleki icralarda
tartıştıkları konuların derinliklerinden bahsetti. Sanat, nesilden nesile bilginin aktarılabilmesi
için öyle bir araç ki; eczacı ve eczacılığı konu eden sanatçıları kronolojik olarak takip
ettiğinizde mesleğin süreçlerinden haberdar olma şansınız oluyor. Böylelikle anlıyoruz ki bir
şeyin ölümsüzlüğü nesilden nesile aktarılabilmesi ile mümkün ise eczacı sanatçılara, sanata
konu olabilecek eczacılara ihtiyacımız var. Eczacı sanatçılar derken akla sadece bir yeteneğe
mazhar olmuş, içindeki tutku ve yeteneği somutlaştırma ihtiyacı ile adanarak ortaya görsel
sanatlar, müzik, edebiyat, tiyatro eserleri çıkaran sanatçılar gelmemeli bana göre. Rudolf
Stainer’‘in bir sözünü etmeden geçemiyorum söz buraya geldiğinde; ‘’Sadece elleriyle
çalışan işçi, elleri ve zihni ile çalışan usta, elleri zihni ve kalbiyle çalışan sanatçıdır.’’
Mesleğini icra eden her kim olursa olsun işini bedeni, zihni ve kalbi (duyguları, sezgileri, ruhu)
ile yaptığında ortaya çıkan iş bir sanat eserine dönüşüyor. Bugün tüm kişisel gelişim ekolleri,
temel köklü öğretiler, şifa sanatları hatta günümüzde konvansiyonel tıpta dahi beden zihin
duyguların dengesi, bütünsel bakış, holistik yaklaşım kavramları ile bunu söylüyorlar

Gelelim havandan dijitale ne demek. Burada boyut değiştirir gibi bir geçişten bahsedilmiyor
anladığım kadarıyla. Bir ağaç gibi kökleri güçlendikçe gövdesi genişleyerek daha da büyüyüp
bolca meyve vermesi gibi bir süreç bahsedilen. Nesilden nesile aktarılmasını istiyorsak,
kısacası eczacılık mesleğinin kaybolan meslekler arasına katılmaması için köklerinden
kopmayan ancak dönem koşullarına uygun icra edilebilen bir şekilde işlemesi gerekiyor.
Eczacılık mesleğinin kökü nedir o halde bunu konuşalım. Galen, ibn-Sina, lokman hekim ve
daha bir çok şifaya hizmet vermiş, gününün koşullarında eczacı, kimyager, tabip, filozof,
doğa bilimcisi, kahin (öngörü sahibi) olarak anılan isim akla geliyor. Bergama’da tarihi Galen
hastanesine gideniniz vardır. Kapıdan içeriye uzun ağaçlı bir yoldan yürüyerek giriyor
iyileşmek isteyen hasta. İçeride banyolar, sosyalleşme alanları, doğadan elde edilen ilaçların
yapıldığı alanlar ve hastaların uyku odalarının bile düşünüldüğü bir bütünsel bakış ile tedavi
edildiği kocaman bir şifahane. Bu bütünselliği akılda tutmak çok önemli. Eczanelerimize
gelen her hastanın önce gözlerinin içine bakıp hoş geldiniz derken başlıyor işimiz ve
yüzündeki ifade, bedenindeki hal, ihtiyacını dile getirirken kullandığı kelimeler, tavrı ile
anlıyoruz ihtiyaçlarını sadece reçetesindeki ilacı almak gibi görünen o söze dökülmemiş
iletişimde duygusal ihtiyaçlarının da farkına vararak başlıyoruz iletişimimize. Verdiğimiz
öneriler sadece ilaçlarının kullanım detayları ile sınırlı kalmıyor, kendine özen göstermesi için
yapabileceklerine de yer veriyoruz. Üzülüyorsa bunun için ihtiyacı olan alanı açıyoruz bazen,
bazen öfkesini anlıyoruz anlaşıldığını hissedebiliyor. Bedenindeki ihtiyaçları giderebilecek
hareketler, materyaller ya da referansını aldığımız bir fizyoterapist, bir spor öğretmeni ya da
diyeti için doğru yönlendirebilecek bir diyetisyen, duygusal ihtiyaçları konusunda koluna
girerek yaşamda bir süre destek olabilecek bir psikolog oluyor bazen önerilerimiz. Eczacı
olarak raflarımıza- zihnimize-deneyimimize ne kadar şifa yolu, yöntemi koyabildiysek
(repertuarımızı ne kadar genişletebildiysek) o ölçüde detay verebiliyoruz önerilerimizde.

Kapıdan, yaşamına, sağlıkla yürüyebileceği bir yol haritasıyla, anlaşıldığını hissederek
çıkıyor, bir bütün olarak görüldüğünü deneyimlemiş olarak.
Son oturumlardan birinde ise evrensel yasaların yaşamımızdaki düzeni sağlamasından ve
yedi evrensel yasanın anlatıldığı ‘’kybalion’’ kitabından bahsetti Yazar ve Kişisel Gelişim
Uzmanı Aret Vartanyan ile Homeopati ve Tıp Doktoru Levent Buda. Evrenin kendi düzeni
içerisinde oluşturduğu sistemin bir parçasıyız. Bu sistemde kendi değer ve ihtiyaçlarımıza
göre toplumsal sistemler kurarak yaşıyoruz. Doğanın düzeni ile teknolojinin evrimi arasındaki
bağlar koptukça doğa kendini hatırlatır oldu. Nehir yatakları yanına kurulan bir yerleşim yeri
doğanın kendi düzeni içinde ayakta duramayabiliyor, toplum için geliştirdiğimiz sistem ile
doğanın sistemi ahenkli olmadığında.

Bu yedi evrensel yasadan biri, ‘’hiçbir şey zıttı olmadan var olamaz, kutupluluk prensibi.”
Diğerleri;

Ritim prensibi; bir şey bir tarafa doğru ne derece salınırsa aynı derecede diğer tarafa salınır,
ritim kendini telafi eder.’
Titreşim prensibi; hiçbir şey durmaz her an hareket halindedir.
Tekabül prensibi; aşağıdaki yukarıdaki gibidir, yukarıdaki aşağıdaki gibi.
Sebep sonuç prensibi; her sebebin bir sonucu, her sonucun bir sebebi vardır.
Cinsiyet prensibi; her şeyin eril ve dişil prensipleri vardır. Tüm planlar için geçerlidir. Ve
hepsini kapsayan zihinsellik prensibi; evren zihinseldir.

Tüm bu evrensel yasaları göz önünde bulundurarak bilincine vararak düşünecek olursak
evrenin hareketine uyum sağlayarak sistemlerimizi güne uygun şekilde esnek, dönüşen,
gelişen bir şekilde oluşturabiliriz.

Başka bir oturumda bir dijital teknolojiler konusunda uzman bir konuşmacı bu günlerde
kullanımı artan ve önümüzdeki günlerde daha da artacak olan iki kelimeden bahsetti.
‘temassız’ ve ‘uzaktan’. Evrensel yasalar çerçevesinde düşünerek bir pratik yaparsak; arttığı
ölçüde diğer kutupta sayılabilecek, ‘temaslı, yakından’ kelimelerine de aynı ölçüde ihtiyaç
olacaktır. Temassız ve uzaktan yapabildiğimiz, olabildiğimiz her ne varsa bir o kadar ‘temaslı’
ve ‘yakından’ yapabileceğimiz, olabileceğimiz alanlar cinsiyet prensibinde olduğu gibi birbirini
tamamlamak adına ihtiyaçları başlayacak ve artacaktır. Ve bu sebep illa ki bir sonuç
oluşturacaktır, bugün oluşmuş sonuçlarında bir sebebi mutlaka vardır. Dün yaptıklarımızın
sonucunu bugün yaşadığımız gibi bugün her ne yapıyorsak yarın onun sonucunu
yaşayacağız. Bu hareket hiç bitmeden devam edecek. Bizler her ne yapıyorsak, nasıl
yapıyorsak, bizlerden oluşan kurumlar aynısını yapacaklar, onlar her nasılsa, ne yapıyorsa
bizler de aynısı olacağız(derece farkıyla, olaydaki nesnelerin değişmesiyle birbirinden ayrılsa
da yapılan ne ise aynı).

Zihinlerimizin birlikteliği ile ortak zihni oluştursun ve yaşamla , doğayla, evren ile uyumlu bir
sanat olsun mesleğimiz, çünkü evrende gör ya da görme ahenkli bir sanat işliyor.
Anadolu uygarlıklarından bize miras bir dua ile,
‘’Değiştirebileceğim şeyler için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyler için kabuliyet , bu ikisinin
farkını anlayabilmek için akıl ver. ‘’
Görüşmek üzere…
Dilek Acaroğlu

Önceki BİZDEN GELENLER Yazıları