İSTANBUL VE DİYARBAKIR

Türkiye’de ilk Eczacılık fakültesi İstanbul’da ‘’Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin bünyesinde’’ kurulmuştur. Bundan yıllar ve yıllar sonra Diyarbakır Eczacılık Fakültesi kurulmuş olmasına karşın, Adeta insanlığın yeryüzündeki varlığı boyunca, devamlı surette Diyarbakır ve havarisinde, Tıbbi ve Ecz.’i çalışmalar yapıla durmuştur. Farklı zaman, farklı alan ve farklı kişilerce bu çalışmalar yapıldığı için, ayrı bir araştırma konusudur…

Söz konusu iki kadim kentin benzerlikleri olunca, buyurun yazıma;
Aslında uzun zamandan beri kafamı kurcalayan başka bir konu vardı, arada sırada yaptığım yazışmalarda, dozu artarak, bu konuda yazmak ve araştırmak tutkum halini aldı.

İstanbul ve Diyarbakır’ın coğrafi konumları, şehrin yerleşimi ve şekli o kadar çok benzerlikler içeriyordu ki, değinmeden edemedim.
Diyarbakır’ın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerin, hayatlarının bir bölümünü İstanbul’da geçirmiş olmaları ve kabirlerinin de İstanbul’da olması, beni teşvik eden unsurlardandı.

Nitekim ben dahil birçok Diyarbakırlı da bu durumun farkındaydı ve İstanbul’da yaşıyordu. Bana bu konuda yazmam gerektiği adeta dikte ediliyordu.

Osmanlı tarihine baktığımızda Saray’a ve Merkezi yönetime çok yakın olup, kariyerinde sayısız başarılar yazan, Paşalar Diyarbakır’a atanmış, buradan da daha iyi yerlere…

Şimdiki yönetimde de benzer bir durum söz konusudur. Diyarbakır’da görev yapan Valiler ve İdari makamları işgal edenler, sonrasında hep daha büyük merkezlere veya daha iyi görevlere gelmiştir. En çokta Diyarbakır’dan İstanbul’a Vali atamaları olmuştur.

Asıl olan geldikten sonra daha iyi bir yere atanmak mıydı, yoksa buraya gelebilmek için rüştünü ispatlamış olmak, yani daha önceki yaşamlarında gösterdikleri performansla, bunu haketmek miydi? İşin bu yanını ve isimler, konusunda araştırmak ve yazılar kaleme almak, Tarihçilerin görevi alanına girdiği için, ben sadece dikkatleri çekmeye çalıştım.

-İki kadim şehrin etrafı da surlarla çevrilidir.
İstanbul’da 3 sıra şeklindeki surlar
Diyarbakır da ikincisi büyük oranda kaybolmuş, iki sıra surlar
-İki şehrin de bir iç kalesi vardır. Bu iç kalede saray yapıları mevcuttur.
İstanbul’da Topkapı Sarayı
Diyarbakır’da İç Kale Sarayı
-İki şehrin de Saray tarafındaki Surları suyla çevrilidir.
İstanbul’da Sarayburnu, Marmara Denizi ile
Diyarbakır’da Fis kayası, Dicle Nehri ile
-İki şehir de Bizansın Kızıl Kaleleridir, Çok muhkemdir, fethedilmesi neredeyse imkansızdır.

Tevatür olmakla birlikte Araştırılmasında fayda olan bir söylem: Kuran ı Kerim’de ikisinin de fethinden söz edilmektedir.

-İki şehirden biri, İslama Anadolu’nun ilk Camii’ni kazandırırken, (Mar Toma Kilisesi’nden dönme Ulu Camii)
-Diğeri yeni bir çağ açarken, o zamana kadar ki en büyük kubbeli Camii’yi kazandırmıştır. (Aya Sophia Kilisesi’nden dönme Aya Sofya Camii Kebiri )

TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un anlatımıyla:

İstanbul'un ve Diyarbakır'ın kaderi birdir, ortaktır. İstanbul işgal edildiğinde, işgal kuvvetlerinin, Fransız komutanının, mütekebbir ve küstah bir biçimde şehre girdiğini gören ve önüne ‘’Kara Bir Gün’’ yazısını yazan, Süleyman Nazif hemşerimiz, Paris’in de Almanlar tarafından böyle işgal edildiğini hatırlatan, Bir Diyarbakırlıdır. Bu sebeple Malta'ya sürülmüştür. Şu anda İstanbul'da İstiklal Şairi Mehmet Akif ile yan yana kucak kucağa yatmaktadır. İşte İstanbul ve Diyarbakır'ın kaderi bu kadar birbirine eşittir, denktir. Asıl olan İstanbul ile Diyarbakır'ın ahdini, kardeşliğini, yoldaşlığını izlemektir, demiştir.

Son derece asi bir mizaca sahip olan İstanbul’un Fatihi Sultan Mehmet Hana boyun eğdirten ve itaatin öğrenme yolunda atılacak çok önemli bir adım olduğunu, Babasının yardımıyla öğreten, Sultan hocası, MOLLA GÜRANİ: İslam Alimi, Müderris, Kadı, Kazasker, Şeyhül İslam.
Tam adı, Ahmet bin İsmail bin Osman Güranidir. Altı adet seçilmiş eserinin yanı sıra, Agios Theodoros isimli bir kiliseyi, camii ye çevirip masraflarını karşılamış ve bir mahalleye adı verilmiştir.

Kabri; Cenazesi Bizzat II. Beyazıt tarafından kıldırılmıştır. Haseki’den Fındıkzade’ye çıkarken, sağ tarafta ve yüksekçe bir alanda kalmaktadır. Tarihi vesikalarda Molla Gürani Camii’nden söz edilmekteyse de, böyle bir Camiiye rastlamadım. (Sonradan yapılanlar hariç.)





ALİ EMİRİ EFENDİ, bilinen en eski Türkçe sözlüğün el yazması tek nüshasını bulmuş ve büyük bedeller teklif edilmesine rağmen MİLLET KÜTÜPHANESİ’ne bağışlayarak, kültür hayatımıza kazandırmış kişidir.

Bana göre, bu güne kadar gelmiş geçmiş en büyük Arşivist ve Kütüphanecidir. Birçok idari görevden sonra, topladığı kitapları İstanbul Feyzullah Efendi Medresesi’ne bağışlamış, sonrasında burada Millet Kütüphanesini kurarak, kalan ömrünün tamamında, kütüphanenin idareciliğini yürütmüş, 30 adeti bulan eser kaleme almıştır.

(-Levamiu’l Hamidiyye -Cevahirü’l mülük – Tezkire’i şuara’yı Amid -Mardin Mülük’i Artukiyye – Ezahar’ı hakikat – Osmanlı Vilayat’ı Şarkıyyesi -Osmanlı şairleri -İşkodra Şairleri – Yanya Şairleri – Yemen Hatıratı -Mir’atül Fevalid – Diyarbakırlı bazı zevatın Terceme’i halleri )
Kabri; İstanbul Fatih Camii’nde, Fatih Sultan Mehmet Han türbesinin, tam kıblesindeki hazirede bulunmaktadır.





ZİYA GÖKALP, Türk Milliyetçiliğinin babası diye anılır. TBMM’de milletvekilliği yapmış, toplum bilimci, siyasetçi ve şairdir.
Biri vefatından sonra yayınlanmış, günümüzde çok konuşulan Kızıl Elma gibi 15 adet bilinen eseri mevcuttur.
Kabri; İstanbul Dikilitaş’tan, Sultanahmet yönüne giderken, solda Sultan II. Mahmut Han Hz. ‘nin türbesinin bulunduğu Hazirededir.





SÜLEYMAN NAZİF, Şair, yazar ve bürokrattır. Hazır cevap nüktedan kişiliğini edebi yönüyle güçlendirmiş, Namık Kemal’in iyi bir takipçisi, Şair Faik Ali Ozansoy’un da ağabeyidir.

Otuziki kadar başlıca kitabının yanı sıra, çok sayıda dergi vb.’de yazılar yazıp, dernekler kurmuş, bir çok vilayette idarecilik gibi görevler yapmıştır.
İstanbul’u işgal eden kuvvetleri, Hz. İsa ya şikayet eden sözlerini de, sonraları Hz. İsa’ya Açık Mektup adıyla kitap olarak bastırmıştı.
Dönemin yönetimini acımasızca eleştirmiş, Halkın durumunu ve birçok sosyal meseleyi kendine dert edinmiş. Bu konularda çabalamıştır.
Kabri; Edirnekapı Şehitliği’nde, Mehmet Akif Ersoy’un kabriyle yan yanadır.





CAHİT SITKI TARANCI, Diyarbakır’da doğup, genç yaşta yakalandığı hastalık sonucu Viyana da vefat etmiş şair, yazar ve Fransızca çevirmendir.
Kabri; Ankara Cebeci Asri Mezarlığındadır.





Pirinççizade’lerden, dedesinin adından hareketle, Hüseyin Cahit ismi verilmiştir. Ailenin pirinç ziraatinden zarar etmesiyle; Tarancı (çiftçi) soyadını almışlar. İlköğreniminden sonra İstanbul’a gelmiş, Saint Joseph ve Galatasaray Lisesi’nde orta öğrenimini tamamlamış. Yıldız’daki Mülkiye Mektebini bitiremeyince, Yüksek Ticaret Okulu’nu okudu. Bunu da bitiremeyince Paris’e gitti ve 2. Dünya harbinin başlamasıyla, filmlere konu olabilecek bir süreçle Diyarbakır’a dönmüştür. Askerliğini Burhaniye II. Taburda yapan Cahit Sıtkı Tarancı’nın İstanbul’da geçen hayatının büyük bir kısmı, onun kendini çirkin görmesi etrafında şekillenmiş ve bütün çabalara karşın genç yaşta Zatülcenpten hayata veda etmiştir.

HATTAT HAMİT AYTAÇ, Asıl adı Şeyh Musa Azmi’dir. Bazı yazıları bu isimle bazıları Hamit mahlasıyla yayınlanmıştır. İstanbul, Mısır, Irak’ta birçok eseri Camii ve benzeri yerleri süslemektedir. Hamid Al Amidi ismiyle şöhret bulmuş, çok değerli talebeler yetiştirmiştir.

Mekteb i Hukuku, babasının vefatı üzerine bırakmış, zor şartlarda yaşam mücadelesi vermiş, büyük hocalarından derslerini almaya devam ederken, Hüsnü Hat yazma konusunda becerilerini çok sağlam tabiriyle geliştirmiş, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye’nin, Ser Hattatlığına tayin edilmiştir.
Başlangıçta iyi sonraları kötü seyreden bir evlilikten sonra içine kapanmış, ama Hat yazmaya devam etmiş, fakr-u zaruret içinde vefat etmiştir.
Kabri; Vasiyeti üzerine cenazesi Karacaahmet Mezarlığına defin edilmiştir, Şeyh Hamdullah’ın mezarı yakınındadır.





SEZAİ KARAKOÇ, asıl adı Ahmet Sezai Karakoç’tur. Mona Rozasıyla ünlü bir şair, yazar, düşünür ve siyaset adamıdır. Aile büyüklerinin Osmanlının girdiği savaşlarda kazandığı başarı ve takdirlere, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirerek katkıda bulunmuştur.
Yayınevlerinin yanı sıra, Diriliş adı taşıyan Siyasi Partiler kurmuş, 2011 yılında kendisine verilen Cumhurbaşkanlığı Edebiyat ödülünü almayarak reddetmiştir.

İkisi şiir, üçü deneme, ikisi tiyatro ikisi hikaye, kırk kadar ( bazıları 1- 2-3 serisi şeklinde devam eden ) eseri vardır. Bütün bunlara ilaveten; günlük yazıları, röportajları ve bir adet de belgesel yazısı vardır.

15 Kasım 2021’de kalp kriziyle hayatını yitirmiştir
Kabri; Şehzade Camii’nin haziresindedir.





Çağ açıp çağ kapatan İstanbulumuz fethedilişiyle birlikte, Peygamber efendimiz S.A.V. ‘in, müjdelerine nail olmuş, ve iki de Sahabi kabrini bağrında taşımaktadır. Diyarbakır’da ise beşyüzkırkbir Sahabe kabri bulunmakta ve bunların varlığıyla bereketlenmektedir.

İstanbul’da bir Peygamber Kabri (Yuşa Peygamber A.S. rivayet, Peygamber olduğuna dairdir)
Diyarbakır’da Dokuz Peygamber Kabri, Üç Peygamber Makamı belirlenmiştir.
Yazılı kaynaklarda ve internet ortamında bu konulara ışık tutabilecek, çok ayrıntılı bilgilere kolaylıkla ulaşabilirsiniz.

Şimdilerde, yönetim kurulunda olduğum bir platformun ısrarla gündeme getirmesi sonucu, Ulaştırma Bakanlığımız ve Diyarbakır Ticaret Odası Başkanının katkılarıyla hayata geçirilerek, seferleri başlatılan, Diyarbakır Ekspresi’nin (yataklı, yemekli) 30 saat kadar süren, doyulmaz manzara ve kadim şehirleri görerek geçen seyahatten sonra, Diyarbakır’a ulaşması, dönüşte de görülmeye değer kentlerde gezi molaları vererek Ankara’dan başlayıp Ankara’da biten bir yolculuk, şayanı tavsiye edilir.

İstanbul ile Diyarbakır’ın benzerlikleri saymakla bitmez, inanıyorum ki bu satırları okuyan birçok kişi, ya bunu da yazsaydı, bir de bu vardı… diyecektir.

Amacımız hasıl olmuş unutulanları hatırlatabilmişsek ne mutlu bize…
Hem gezip hem bildiklerimize ilaveler yapabileceğimiz yeni yazılarda buluşmak dileğiyle, hoşça kalın.

Uzm. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]

Önceki Uzm.Ecz.İbrahim YAVUZ Yazıları