Baş dönmesinin hastalara korkuyu hatta ölüm korkusunu hissettirdiğini bilmekteyiz. Hastanelerin acil servisine baş dönmesi ile başvuran kişi sayısı her yıl artış göstermektedir. Bunda artan stres, aşırı hareketlilik, kronik zehirlenmeler ve ilaçlar etkilidir.


Baş dönmesi hastası gerçekte dünyada bir hareket olmadığı halde, kendisinin döndüğünü hisseder. Vertigo aslında bir görme halüsinasyonudur. Hastalar ortama tutunamayıp denge sağlayamamaktadır.




Kabaca periferik (içkulak) ve santral (beyincik, beyin, beyin sapı) orjinli olarak vertigoları ayırabiliriz. Baş dönmelerinin %87’si periferik vestibüler sistem hastalıklarından oluşur. Bu sistemde 3 adet yarım daire kanalı (semisürküler kanal) ve iletileri yapan vestibüler sinir bulunur ve bunlar işitmeyi sağlamaktadır.



Vertigolu hastaların büyük çoğunluğu hekime muayene bulgusu olarak nistagmus (gözün istemsiz titremesi) dışında başka olgu vermez. Bu durumda hastalara ilk yaklaşım onu anladığımızı ve inandığımızı söylemek ve yatıştırmaktır. Çok gürültülü seyreden ilk evrede hastaya doğru yaklaşmak önemlidir ama vertigonun periferik veya merkezi kökenli olduğunu izah etmek zordur. Yarım daire kanallarının doktorlarca da görülemediğini, mastoid kemik içinde kapalı olduğunu hastalara anlatmak neredeyse imkansızdır.




Baş dönmesi görülen hastaların çok korkması yada hastalıklarının gürültülü seyretmesinden beyin kanaması geçiridiklerini zannederek genellikle beyin MR, beyin CT çektirmek istemesi veya tansiyonunun düşüp, çıktığını zannetmesiyle asıl ilgili hekime gitmekte gecikirler. Konunun zorluğu ve subjektif oluşu nedeniyle ilk müracaat KBB uzmanları olmalıdır. Ayrıca vertigoya bulantı ve kusma eşlik eder. Sebebi beyin sapındaki vestibüler çekirdeklere kusma çekirdeklerinin komşu olmasıdır. Önemli bir nokta da senkop (bayılma) ve presenkop (bayılma hissi) un baş dönmesi olmadığıdır. Bu konu çok iyi ayırt edilmeli ve hastalarının anemnezinin dikkatli alınması ilk aşama olmalıdır. Senkop kalp-damar sistemi nedeniyle genellikle olur. Oran olarak periferik vestibüler sistem patolojleri (iç kulak ve vestibüler sinir patolojileri) öne çıkar. Beyincik, beyin, beyin sapı patolojilerinin de vertigoya yol açabileceği akılda tutulmalıdır. Denge organı insan konforunu sağlayan ve kafada kaya kemiği içinde saklanan çok hassas yapıdadır.




Genellikle şiddetli vertigo, bulantı, kusma şikayetiyle gelen hastada periferik orjinli baş dönmesi düşünülmektedir. Böyle bir hastanın dikkatlice anemnezisi alınır. Anksiteye, kafa travması, baş ağrısı, kulak çınlaması işitme kaybı olup olmadığı sorgulanır. Ototoksik ilaçlar (aminoglikazid, aspirin, kanser ilaçları, bazı diüretikler) kullanıp kullanmadığı aranır. Hipertansiyon, diyabet, kardiovasküler hastalıkları olanlarda vertigo olasılığı artmaktadır.



Peki bu semisürküler kanallarda ne var? Posterior, horizontal, vertikal semisürküler kanallar içinde perilenf (iç kulak sıvısı) ve bunun içinde de her iki taraftada 1 milyon adet olmak üzere mikroskobik kristal taşlar vardır. Taşların ağırlıklı olarak kanalların bazı bölgelerine yığılması algılama güçlüğü yapacağından baş dönmesi olarak algılama oluşur (Kanal Teorsi). Bu sebeple bu tip vertigolarda tedavide ilaç yerine taşları yerine koyma manevları yapılır. Amaç bir yere kümelenen taşların doğal dağılımını sağlanmaktır.




İç kulak hastalıkları içinde önem arz eden Meniere Sendromu da bulunur. Şiddetli baş dönmesi, kusma, bulantı, kulak çınlaması, basınç hissi eşlik eder. Bir Alman kızında ilk defa bu bulgular tarif edildiğinden Meniere adı verilmiştir. Bu hastalığın patolojisi iç kulak sıvı salgısının artması veya drenajının bozulmasıdır. Endolenf ile perilenf arasında bulunan zarın yırtılması sonucu sodyumdan zengin endolenf, potasyumdan zengin perilenfe karışır. Perilenf hücreleri potasyum pompası ile çalışır. Endolenf ve vücudun diğer hücreleri sodyum pompası ile çalışır. Çok enteresan bir çalışma mekanizması vardır. Yani iç kulak tipi vertigolarda sodyum toksiktir. Dikkat edilmesi gereken şey sodyum ihtiva eden serum ve tuzlu ayran v.s. içecekler verilmemelidir. Meniere hastalığı sanıldığından fazladır ve aralıklarla tekrarlar.




Bu hastalıkta objektif bulgu az olduğundan yapılması gerekenler:




1. Rutin kan tetkiki


2. Sistemik muayene


3. Odiyolojik muayene


4. Gerekirse MR veya CT


5. Elektro nistagmografi


6. Carotis-vertebral arter doppleri


7. Gerekli konsültasyonlardır.



Kısaca vertigo teşhisi ve tedavisi belli bir disiplin, bilgi, yetenek ister. Objektif bulgu azlığı, doktorların yanılmalarına sebep olabilir.




Modern vertigo tedavisinde öncelikle kullanılan vestibüler supresanlar yerine vestibüler stimülanlar önem arz etmeye başlamıştır. Bunlar arasında acil safhada kortizonlar ve kafein iyi bir stimülandır. Klasik bilgilerimizde vestibüler supresanlar daha fazla kullanılmaktadır. Bunlar arasında antikolinerjikler, antihistaminikler, benzodiazepinler sayılır.



Günümüzde, yıldızı en çok parlayan histamin antagonistleri (betahistin) sıkça kullanılıyor. Ayrıca tedavide trisiklik antidepresanlar ve ginkgo bilobadan da faydanılmaktadır.



Özetle akut devre geçince hastayı yatmaktan kurtarıp rehabilitasyon uygulamak iş ve güç kaybı açısından önemli olup, kronikleşmeyi önlemektedir. Uygun merkezlerde tedavi olanağı bulamayanlar, aylarca ilaç tedavisi yanında, hareket etmekten korkak hale gelebilmektedir.



Sağlıklı günler dilerim…

Önceki DOKTOR KÖŞESİ Yazıları