YENİ YIL YENİ UMUTLAR

Garajımda sayısını unuttuğum arbalarım var, Artık binemiyorum. Camını açmaya korktuğum penceremden sokağı seyrediyorum… Sokak dedim diye öyle paket taşlarla örülü, pencerelerin birbirini öptüğü, çamaşırların bayrak gibi dalgalandığı daracık yollardan söz etmiyorum, adı öyle geçiyor da ondan…
Aslında resmen bir cadde, kaldırımları, yolu aydınlatan lambalarıyla, geniş kaldırımları süsleyen mağaza vitrinleriyle, dolu dolu bir yaşam alanı…
Ama şimdi öyle değil, hani derler ya - Ölü toprağı serpilmiş, Aynen öyle… Fiziksel olarak bir özürüm yok, Covid pandemisi nedeniyle böyleyim.
Sahip olduğum onca şey var ki, bunların varlığı bu pandemide son derece anlamsız kaldı, bütün dünyanın sahibi olabilirdim, sayısız nimetlerle donanmış olabilirsin, ama sokağa bile çıkamadığın bir zaman diliminde yaşıyordum…
Evim son derece pahallı bir semtte ama hiç görüşemediğim komşularım var, bazen kapıcı alıp atsın diye kapının önüne bırakılmış eşyalara rastlıyorum, oysa görmezden geldiğimiz semtlerde, bunlara asla sahip olamayacaklar vardı, alıp götürsen ömür boyu minnettar kalacak insanların yaşadığı…
Can korkusu ne kadar da etkiliymiş, Annemiz, Babamız, Çoluk Çocuğumuza gidip gelmez olduk, Akrabaları düşünmek, nerdee…
Gitmediğimiz semtlerde kimilerİ kuru ekmeği bile bulamıyor diye düşünmedik, Büsbütün ekmeği bayatlamış diye çöpe atarken…
Ama insanları yerinden yurdundan etmek için silahlar geliştirdik, türlü egolarımızı tatmin için çok türlü işkenceler icad edilirken, üç gündür yemek yüzü görmemiş çocuğun -Sizi ölünce ALLAHa şikayet edceğim dediğini duydum. İkibin yirmi senesinde yaşadığımız Doğal ya da İnsan kaynaklı afetlerin ardı arkası kesilmeyince, o çocuğun yeni hayatında bizleri ALLAH a şikayet etmiş olabileceğini düşünmedik bile,.
Birkaç günlüğüne Evlere hapsolacağız diye Market raflarını biz talan ettik, oysa devlet baba, bangır bangır bağırıyordu, tüm iletişim araçlarında: - İhtiyçlarınız için gerekli tüm iş yerleri açık tutulacaktır, diye.
Kuraklık baş gösterdi, barajlardaki su seviyeleri alarm veriyor, anonsları duvarlarımızı çınlatırken su israf etme sarhoşluğumuzdan vaz geçmiyorduk. Dünyanın herhangi bir yerinde bir damla suya muhtaç insanları görmemek için TV nin kanallarını değiştirirken, katledilen tabiat dengesini izlemeye devam ettik.
Kitle imha silahları yapılmaya devam ediyor, ARGE çalışmalarına kıtaları doyuracak paralar harcanıyor, beğenmediğimiz yemekleri elimizin tersiyle itiyor, altın varaklı yemek takımları almaya devam ediyorduk… Bazılarının patlayan bombaların altında yalnız mideleri değil bütün bedenleri parçalanırken…
Yaşlı ninem karadenizin sarp dağlarındaki evinde, odunları sobaya atmadan önce yere vurup silkelerken, bizlere bir ömür yetecek ders veriyordu, -Üzerinde böcek varsa, yanarak ölmesin zavallılar! diyordu…
Nükleer savaşın Hangi devlet tarafından başlatılacağı sorgulanırken, TV haberlerinde nükleer silaha sahip ülkelerin listeleri konuşuluyor, Dünyamızda kaç masum cana, tabiatta nasıl bir tahribat olacağına değinilmiyordu.
Mavi dünyamızın herhangi bir yerinde, İnsanlar Açlık ve Susuzluktan ölmeye devam ederken, hala dörtte üçü sularla kaplı dünyamızın güzelliklerini görmekten söz edebiliyorduk.
Evimi, Arabamı, Teknemi hatta Sevgilimi değişmenin maliyetlerini hesaplarken, Biyolojik savaş çılgınlığına harcanan paraların yanında bize maliyetinin ehemmiyetini yitirdiğini düşünebiliyorduk.
Oysa Şimdilerde tek şey düşünebiliyorduk, Sokağa çıkma yasağı ne zaman bitecek, sahip olduklarımı ne zaman özgürce kullanabileceğimizin hesabıydı bu… Bunların hiç birine sahip olmadan, sadece bir doyumluk temiz su, bir doyumluk yemek yemeyi hayal ederek, ömrünü tüketen hemcinslerimiz, ne yapmalıydı? Onlar için olmayan evlerinde kalmak, olmayan yasaklara uymak derdi yoktu, bir lokma ve bir yudum dışında…
Sayısız senaryolar dilden dile medyadan medyaya dolaşırken covid 19 belasının insan yapımı olduğu, yeterince bu işten nemalandıkları zaman, onun yerine başka bir oyuncağı piyasaya süreceklerini duyuyor. Şimdilerde mutasyon söylemlerinin sıklıkla yer aldığı haberlerde, bu senaryolara hak veresimiz geliyordu…
Aşılardan söz ediliyor, hangisini uygulamanın daha doğru olacağı tartışılıyor, kelli felli adamlar bu konularda ahkam kesiyordu. Tabiiki aşılanacağız, iyi ki böyle bir imkan var, yıllardır askıya alınmış olan Refik Saydamdaki aşı çalışmalarının ülke bilimsel çevrelerince sahiplenilmesi milli gurumuzu okşuyordu. Madem ki böyle bir virüs var ve buna karşı bilim adamlarınca geliştirilmiş aşı varsa, ardındaki sebep her ne olursa olsun, aşılanmalıyız…
Ama asıl sorun burada başlıyor: dünyada çok yaygın bir hastalık var ve bunun aşısıda var. Neden hiç kimse oralı olmuyor?
- Aklıma, zenginler hiç aç kalmadığı için gündemde durmuyor diyenler geliyor. Hak vermemek ne mümkün:
hasatlığımız, Açlık. Aşısı, yiyecek…
2020 Yılında yaşadıklarımız, bize -Tarih tekerrürden ibarettir. Sözünü hatırlattı. 2021 yılında benzeri sıkıntıları yaşamamak, sahip olduklarımızı, olmayanlarla paylaşarak, toplumsal barışı sağlamak ve bu güzel ruh haliyle yeni yıla girebilmek en büyük temennimiz olsun. Umulur ki aşılar, ilaçlar, tüm sağlık çalışanları özellikle de halkın içinde onların nabzını en iyi tutan biz eczacılar bu yıl çok şeyi değiştireceklerdir. Servetimizi, varlıklarımızı sarf ederken bunlara ihtiyacı olanları unutmadan daha az su harcamalı, daha çok yardım yapmayı düşünmeliyiz. Geleceğimizin güzel gelmesi için, güzel işlere imza atanların yaptıklarına, parmağımızı basmalıyız.
Umutlarımızın yeniden yeşerdiği, güzel beklentilerin gerçekleştiği yepyeni ve kup kutlu nice yıllar diliyorum.
İşl. Uzm. Ecz. İbrahim YAVUZ
[email protected]

Önceki Uzm.Ecz.İbrahim YAVUZ Yazıları